Pages

ÖLÜME NİNNİ

28.07.2008
Gözlerin oluyorum önce. Tozun toprağın içinde gözlerine çarpıyor hayali. Buruşmuş bir fotoğraf karesinden çekip alıyorsun sevdiğini. Alıp yanıbaşına koyuyorsun sessizce. Bekle diyorsun sevgili yüreğine...Bir elin 10 parmağına sığıyor artık kavuşacağınız günler. Gözlerin eriyip gidiyor gözlerinin içinde. Sen eriyip gidiyorsun. Sonrası zifiri karanlık...Gözlerimden oluyorum.

Ellerin oluyorum. Ceplerinde sakladığın ellerini çıkarıp kızının sarı buklelerinde bırakıyorsun parmak izlerini. Oğlunun kara gözlerine değiyorsun usulca, uyandırmak istemeden. İki elin iki küçük yürekte sonsuz bir sevgiyi düşlüyorsun. Kızının masum gülüşüne, oğlunun derin iç çekişine benzediğini düşünüyorsun...Seviniyorsun kendince. Kaybolup gidiyorsun ellerin düşlerde, sen düşlerin içinde. Sonrası ele avuca sığmayan bir yalnızlık...Ellerimden oluyorum.

Sözlerin oluyorum. Babanın dilinden dökülüyorsun bir çağlayan misali. Evinin reisi, ocağının direği, bir babanın gözbebeği oluyorsun. Kelimelerin yetersiz kaldığı bir gurur kaynağı...Alıyorsun tüm sözleri yüreğine dolduruyosrun. Onlarla ısınıyorsun geceleri. Dönüşüne sevgi, saygı sözcükleri biriktiriyorsun. Kelimelerin çalınıyor hayatından. Sonrası sesinin erişemediği bir boşluk... Sözlerimden oluyorum.

Yüreğin oluyorum. Annenin hiç büyümeyen küçüğü. Yüreğinin asıl sahibi. 20’lik koca yüreğini koyuyorsun annenin dizlerine, ufalıp da çocuk oluyorsun. Hiç bitmeyecek bir sevginin şımarıklığını özlüyor en çok için. Yüreğini saklıyorsun sunmak için ellerine. Hain bir pusuda kahpe bir kurşunla yanıyor için aniden. Sonrası paramparça...Yüreğimden oluyorum.

Bir sevgilinin eksilen yarısı, bir çocuğun hiç bilemeyeceği babası, bir babanın ağır sızısı, bir ananın dinmeyecek ağıtı oluyorum sırayla. Yine de varamıyorum yanına. Küçücük unufak kalıyorum.

Yok oluyorum seninle beraber. Boylu boyunca uzanıyorum yanına. Yer gök kan kırmızı. Uzun, derin bir uykuya dalıyorum. Bir ninni gelip saplanıyor dilimin ucuna kurşunlara inat. Büyüklere ninni söylenmez diyorlar. Yalan diyorum. Ölüm söz konusuysa eğer, bir sevgilinin, bir ananın, babanın, çocuğun gözünde her yürek küçüktür aslında. Ölümün yaşı yoktur biliyorum.

Acının dili ortak. Aynı yüreklerde saplı bu kara hançer. Aynı yağmurlar akıyor şimdi gözlerden. Titrek bir sesle mırıldanıyorum başında...

Kapat usulca gözlerini
Uzat üşümüş ellerini
Sakla o masum yüreğini
Zaman gibi sessiz uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu
Pamuktan kalbin solmadan

Hayat yüzüne vurmadan
Uyu yavrum uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu
Uyu melek yüzlüm uyu
Bu dünya dipsiz bir kuyu

*Bir avuç kendini bilmez insan, düşünce ve davranış yüzünden yitirilen ve hala da yitirmekte olduğumuz yüreklere dair...
**Seslendiren: Toygar Işıklı

***Resim: loadtr.com

KELEBEĞİN ÖMRÜ

24.07.2008
Gözün görmediği mekanlardayım. Sözün terk edildiği susmalarda. Zamansız. Gözden ve sözden uzak, hayatın üzerinde bir ip cambazıyım şimdi. Yürüme gayretindeyim. Düşeceğim yer açık seçik.

Zamanın denk geldiği ilk arada soruyorum da içimdeki falcıya. Bir kelebeğin ömrüne bağlanıp kalmış senin düşlerin diyor. Kelebeğin ölüsünü koyuyor avuçlarıma. Artık gerçeğe aç gözlerini...

Yüreğimde görülmemiş kabusların kasılmaları. Düşlerim gerçeğe yansımıyor. Gerçek, kelebeğin katili. Köşebaşında düşmemi bekliyor.

Alıyor ipin üzerinden, bir tren vagonuna bindiriyor beni hayat. Artık gerçeğe dönme vakti geldi, diyor. Biletim önceden kesilmiş. Seçmediğim bir yolculuk bu. İçimin almadığı. Başladığım istasyona gönderiliyorum. Hiç gitmemişim gibi. Bilmemişim gibi yaşadıklarımı. Hiç sinmemişim gibi içine yüreğinin...

Ağır ağır giderken bir tren vagonunda şimdi, bir kelebeğin ölüsünü tutuyorum avuçlarımın arasında. Atmaya kıyamadığım. Kırılan kanatlarına sığınıyor tüm haykırışlarım. Acaba farkında mıydı diye düşünüyorum güzelliğinin ve bu kısacık ömrüne sığdırılan tüm yaşanmışlığın...


Resim: http://www.resimcity.com/cat122.htm

YAMALI BOHÇA

22.07.2008
Hayat;
Yaşamak yerine
Yamalı bir bohça gibi
Yanımda taşıyorum seni
Arada bir kaybedince içindekileri
Sağda solda arayıp da sormam ondandır...


Resim:loadtr.com

İÇİMİN GİTMELERİ

14.07.2008
Başladığı yerde bitiyor aslında farkında mısın?

Aynı kelimelerden aynı cümleleri kuruyorsun ama hepsi başka bir dile ait. Duydukların beklediklerin aslında ama nedense anladıkların değil çoğu zaman. Aynı gözlerden ayrı ayrı hayatlara bakıyor buluyorsun kendini bir süre sonra. Bildiklerinle yanılmaya, yanılgılarınla yaralanmaya, yaralarınla sanmalara varıyorsun. Kaybolmaya müsait zamanlar arıyorsun kendine, zaman bile bilmezden geliyor, kaybolup gidiyor, unutup duruyor, tanımayıp yok sayıyor ama sen hep aynı zamanda, aynı yerde, aynı şekilde kalıyorsun. Bitiyorsun...

...

Bittiği yerde yeniden başlıyor aslında farkında mısın?

Henüz duymadıklarına dair özlemler biriktiriyorsun içinde farkında bile olmadan. Görmediklerine bırakıyorsun gözlerini geldiklerinde rastlamak için, henüz dillendirmediğin sözlerini yeni diller için ayırıyorsun. Akılsız yüreğinle yüreksiz aklını barıştırmak için çabalıyorsun içten içe. Bir yanını diğer yanından saklayıp da bazen, içinde yine, yeni ve yeniden umut büyütüyorsun. Küçük küçük işaretler buluyorsun kendine; bir gökyüzü mavisine, bir çocuk gülüşüne, bahar yeşiline, bir dost sesine, hayatın kendisine kanıyorsun sil baştan. Başlıyorsun...

...

Koca bir arafta yaşıyorsun aslında sen ve diken gibi batıyor kokusundan vazgeç(e)mediğin yalnızlığın farkında mısın...Oysa ne varsa içinde hepsi hayat, her şeye rağmen sadece hayat...Biliyorsun...


Resim: loadtr.com

GELECEK OLANA (AŞKA) DAİR...

4.07.2008
Henüz gelmedin.

Ne yol biliyorsun ne de iz. Ajandanda işaretli tarihler arasında yerim, telefon rehberinde önceliğim yok hala.

Zamanım ve kimliğim belirsiz.

Sen kendi yaşam öykünde sana biçilmiş rolünü oynamaya devam ediyorsun her zamanki gibi. Aynı yoldan işe gidip geliyorsun hergün, alışveriş yaptığın mağaza, mahalle bakkalın, faturalarını yatırdığın banka, haftasonu takıldığın alemci tayfan, haftada bir yaptığın aile ziyaretlerin aynı.

Arada bir gözlerini tüm bu dış dünyadan alıp içine çevirdiğinde, dalıp gittiğinde sessiz, birşey olacağına dair tuhaf bir ürperti duyuyorsun. Bilinmezliğin çekici ama bir o kadar da ürkütücü yanı içini yakıyor.

Silkiniyorsun hemen bu tuhaf duygudan kurtulmak için. Bir yolculuğun başında olduğunu biliyorsun. Ama yerin henüz ayrılmamış. Kalkış saati belirsiz.

Adım adım yaklaşıyorsun, kıyılarında dolaşıyorsun, diğer yanı olacağın yaşamın, ortağı olacağın düşlerin...

Henüz gelmedin.

Meraklanma, bir kulağım kapıda bekliyor değilim zaten. Acelesi yok.

Senin buldum sanarak yaşadığın hayalkırıklıkların, benim beklerken büyüttüğüm sancılar geçmedi daha. Yenidir. Ve olmadığı kadar derin. Bırak iyileşsin önce yüreklerimiz, sızısı dinsin acıyan yanlarımızın, tedavi edelim kendimizi önce.

Eksik yanlarımızı tamamlayalım, fazlalıklarımızı törpüleyelim. Bizden önceki öyküleri bitirelim mesela. Son noktaları koyalım. Aramızda yeri olmasın yarım kalmış cümlelerin, tamamlanmamış hayatların, cevapsız soru işaretlerinin.

Başka öykülerden alıntılar yapmayalım, başkalarının kelimelerini sarfetmeyelim birbirimize. Sadece bizim öykümüz olsun, şu anda kağıda dökülen. Tek kahramanları senle ben olsun. “Biz” olalım...

Hazır olalım hem hayata, hem de birbirimize. Güzel bir bahar gününde, aynı kaldırımdan geçerken yanyana mesela, birbirimizi es geçmeyelim. Kaçırmayalım gözlerimizi. Başlamadan bitirmeyelim yaşanacakları.. Bizimki birbirimizi bulamadığımız, bulunca da birbirimizi vakitsizce harcadığımız kısacık bir aşk öyküsü olmasın.

Henüz gelmedin.

Geldiğinde ıslık çalmana gerek yok. Ya da kapıya şifreli vurmana. Sen vakti geldiğinde, sessizce karşıma çık yeter.

Yüreğim bilir...


Resim: loadtr.com