-Ö: Her cümle ucu açık cümledir. İnsan ilişkilerinde nokta anlamsız bir işarettir. Ya da kendine ihanet eden bir işaret. Nokta, arada kendini bir şey zanneden, ama virgülden öte bir şey olamayan bir varlıktır. Nokta koysan da koymasan da evrilir bir şeyler. Nokta koysan da koymasan da devrilir bir yerlere...
-Ben: Evet haklısın aslında. Nokta koysan da koymasan da birşeyler devrilir ve evrilir gerçekten de. Ama nasıl demeli; o nokta konmazsa eğer cümleler bir şekilde o uzantıda devam etmez mi? Hani noktalı virgül misali; aynı olmasa da yakın, yandaş, sırdaş, üzerinde hala ilk söylenenin gölgesi kalmış, sanki biraz eksik biraz yarım bir cümle gibi olmaz mı devamında kurulanlar? Olduğu gibi, olduğu haliyle bırakmak yinelemek olmaz mı zaten doğru dürüst kopamadığımız eskiyi? Böyle bir durumda yine bir cümle için değil de yeni bir cümle için nokta gerekmez mi? İnsan en azından buna inanmak istemez mi?
-Ö: Cümlelerin ucu açıksa gerçekle niyet birbirine karışıyor evet. Ama eğer bu, gerçekle niyeti beslemek ve niyeti gerçek yapmak içinse söyleyecek bir şey yok. Öte yandan, şunu da söylemeliyim ki insanlar her şeyi anlarlar emin ol...Anlarlar ama duymak isterler, anlarlar ama görmek isterler, anlarlar ama ucunu açık bırakma isterler...Herkes her şeyi anlar ama bazen anlamak istemez, bazen anlamamazlıktan gelir, bazen kelimelerle kendini sınırlamak ve bir sorumluluk altına girmek istemez, bazen başkasından bir adım bekler...
-Ben: Konmamış bir nokta umuttur ya aynı zamanda. Belki de insan anladığı halde, bildiği halde, zaman zaman başka yerlere çektiği halde, sırf o umudun hatrına, sırf o umut her şeye rağmen yaşasın diye kendi koyamaz da o noktayı, gelsin o koysun diye bekler. Sadece o koysun ister.
*Hayatımda olduğun, bana kattıkların ve en önemlisi varlığın için yine, yeni, yeniden teşekkürler sevgili Ö.
**Görsel: Flickr.com