14.05.2010

CEBİMDEKİLER

“Lütfen üzerinizde metal olan her şeyi bırakın ve tekrar geçin” diyor güvenlik görevlisi, x-ray cihazının ben içinden geçerken çıkardığından daha metalik bir sesle. Genelde herşeyini çantasında taşıyan ve çantadan bir şey alması gerektiğinde bir hayli zaman harcamak durumunda kalan ben, bir yandan ceplerimi boşaltmaya çalışırken bir yandan da üzerimde metal olan ne var ki, diye düşünüyorum ister istemez.

Bir yanım diğer yanımı yalancı çıkarmak istermiş gibi birkaç madeni bozukluk çıkıyor cebimden. Şaşırıyorum, çünkü bozuk paraları cebime koymak gibi bir huyum olmamakla birlikte sırf bunun için taşıdığım bozuk para çantam bile var aslında. Unutmuşum herhalde diyerek tekrar geçiyorum ama yine aynı ses çıkıyor cihazdan. Bu sefer güvenlik görevlisi konuşmak yerine bakışlarını metalleştirerek üzerime dikiyor. Tekrar sokuyorum ceplerime ellerimi.

Eskilerden, çok eskilerden kalma bir sinema bileti, herşeyi saklama huyum tarafından günün süprizi olarak sunuluyor önüme. Aklıma o güne dair ayrıntılar geliyor, öncesine ve sonrasına dair görüntüler ışık hızıyla geçiyor belleğimden. Niyetlenip de dile dökemediğim birkaç güzel söz çıkıyor sinema biletinin peşisıra. Kısa cümlelere sığdırılmış uzun anlatılar, küçük notlara yazılmış büyük anlar, bir eşyaya yüklenmiş kocaman anlamlar...Kimlere ve hangi zamanlara ait olduklarını düşünüyorum kısa bir süre, derken bulmuş olmanın sevinci kaçamak bir tebessümle yerleşiveriyor hemen yüzüme. Sonra birden, yaşanıp da bitirilmemiş, anlatılıp tüketil/e/memiş bazı sıkıntılı anlar beliriyor aralardan bir yerlerden. Karanlık, can acıtan, yok sayılan, hatırlanmak istenmeyen...İçimin gölgesi yansımış olmalı ki gözlerime “iyi misiniz” diye soruyor güvenlik görevlisi yanıbaşımda, ben isteksizce ceplerimi boşaltmaya devam ederken.

Belleğin en korunaklı, gizli kapaklı odasının kapısı gizlice açılmış gibi, elimi attıkça kimilerinin varlığını benim bile unuttuğum, unutmuş gibi yaptığım bir sürü şey dökülüyor önüme. Yüzü olmayıp ta izi kalan insanlar, cevabı verilmemiş sorular, sessizliğin örttüğü zamanlar, kabuk bağlamış yaralar, bitirilmemiş öyküler, öznesi olmayan cümleler, ertelenen acılar, sebepsiz kırgınlıklar, kişiler, sözler, yaşamlar...Geçmiş yaşanmışlıktan çok, bir yük gibi sıkışıp kalmış belleğimde, ağır bir koku gibi sinmiş üzerime, adımları belirsiz koyu bir gölge gibi takipte yüreğimi.

Ellerimi ceplerimden çıkartıp masaya koyuyorum yorgun bir ifadeyle. Ne çok doldurmuşum ceplerimi diye düşünüyorum önümdeki koca yığına bakarken. Gerekli gereksiz ne çok şey taşımışım, hala da taşıyorum bana ağırlık yaptığını, beni zorladığını, yorduğunu, önümü tıkadığını bile bile...Ben kendi yüzümü saklayıp sakınırken göstermeye, ceplerim olduğu gibi içimi yansıtıyor önüme. Ceplerim içimin aynası gibi...


*İlk yayın tarihi: 15/05/09
**Görsel:
Deviantart

30 yorum:

Pilli Petro dedi ki...

anı bitiktirmekte üzerime yoktur tek farkı ceplerimde değil zihnimde biriktiriyorum varolanları ...

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Hayat denilen şey,unutulması gereken travmalar toplamı değil mi?Nietzche,hayvanların geçmişi hatırlamamasının mutsuzluklarını engellediğini öne sürer ama aynı zamanda mutlu olmalarını da...
"Sitem yok ömrümden geçenlere..."
Sevgilerimle

(dip not;çok güzel yazıyorsun :) )

nehircce dedi ki...

Çok hoş bir yazı olmuş..Anlatımın öyle iyi ki..Birikenlerde bazen öyle ağırlaştırıyor ki ruhu,cebinden çıkarıp koyduğun gibi bırakabilsek keşke bir kenara ama hepsini değil..sevgiler.

sufi dedi ki...

Ne yetenekli x-ray cihazıymış o ..Önce onu tebrik etmek lazım sonra seni mayam.Biriktirilmiş metalik eşyalar statüsünde anılmasına neden olmuş biriktirdiğin anılarını ve hepsini bir bir döküverdirmiş ortaya."GEÇ" tehlike arzetmiyorsun artık dostum.Sevgilerimle.

Unknown dedi ki...

hem seviyorum hem sevimiyorum ansızın ortaya çıkan geçmişin izlerini...

RaMa dedi ki...

Keşke şu herşeyi saklama huyumdan bende vazgeçebilsem. Herhangi bir kağıt parçasını bile atmaya kıyamadığım oluyor. Senin sakladığın gibi bir sinema bileti sevgili ile karalanmış manasız bir kağıt vs vs vs bazen bu sakladıklarım ruhuma o kadar ağır geliyor ki kaldırıp hepsini bir çırpıda atmak istiyorum. Ama içimdeki o aptal ses atma birgün bir işe yarar diyor ve ben saklamaya devam ediyorum...

Ateş Böceği dedi ki...

Zaman ne çabuk geçiyor..bu yazıyı ilk okuduğum ve üzerine de yazı yazdığım gün geldi aklıma ..sanki dün gibi...

http://eskigramafon.blogspot.com/2009/05/sessiz-taniklar.html

öykü dedi ki...

eskıden ceplerımızde sekerlemeler
cıkletler olurdu
bı de renklı kagıt parcaları

ne cok zamanlar gecmıs ustunden
yzını okurken ben de bunları dusundum..

βЄƉΔЯƉЄм dedi ki...

Ceplerini bilmem ama yüreğini çok iyi biliyorum ben.. Yüreğinden geçenleri... Sevgimle...

beenmaya dedi ki...

@Pilli Petro: ceplerde birikenler de akılda ve yürektelerin taşmış hali değil mi zaten bir nevi...

beenmaya dedi ki...

@Dalgaları Aşmak: "Sitem yok ömrümden geçenlere..."

işte tek ve öz bir cümle...

dip not: çok ama çok teşekkür ederim :))

beenmaya dedi ki...

@nehircce: hepsini değil elbette sevgili nehircce. bizi biz yapan zaten içimizdekiler değil mi? sadece gereksiz olanları, ağırlık yapanları, bizi yoranları çıkarıp bırakmalı...

bu arada güzel sözlerin için çok teşekkürler sevgiler :))

beenmaya dedi ki...

@sufim: geçtim can sufim zaten geçebildim geçmişimin gri gölgesinden. şimdi'lerde güzel günlerdeyim, açık ve güneşli günlerde...

kocaman sevgilerle...

beenmaya dedi ki...

@funda: çıkan izlere göre, taşıdıklarına göre, ağırlıklarına göre, bize katıp bizden eksilttiklerine göre değişiyor öyle değil mi...

beenmaya dedi ki...

@RaMa: bir gün gelip işe yaradığı oluyor elbet ama pek çoğu aslında sadece ağırlık yapıyor bize, içimize, şimdi'mize öyle değil mi...

beenmaya dedi ki...

@Ateş Böceği: zaman geçiyor evet ama sen ve ben ve yüreklerimiz hala burada hala ilk günkü gibi öyle değil mi canım benim :)))

beenmaya dedi ki...

@öyküm: ne çok şey geçmiş ve ne çok geçmişiz biz eskilerden öyle değil mi...

beenmaya dedi ki...

@bed@rdem: biliyorum bildiğini ve bunun için seviniyorum...

çöl çiçeği dedi ki...

bütün mutsuzlukları , hüzünleri , atalım ceplerimizden ...geriye mutluluklarımız kalsın eski anılardan , sadece onları taşıyalım... sevgiyi , aşkı ama cepte değil yürekte ;)

yine harikaydı ...

Mev... dedi ki...

Hüzün var, sadece hüzün ceplerimde...
Bu yüzden her daim kavga ediyorum o ceplerinizdekileri boşaltın diyen güvenlik görevlileriyle...
Çıkarırsam hüzünlerimi, hiçbir şey kalmayacak benden geriye...
Geriye doğru gidiyor adımlarım bu yüzden her o kapılardan birinin önüne geldiğimde...
Bir şarkı mıydı, yoksa bir şiir mi, "tepeden tırnağa hüzün..." diyen...

aysema dedi ki...

Anlatım mı, anlatılan mı, anlatan yürek mi hangisi daha güzel? Bence hepsi birbirinden güzel ve ben burada olmayı seviyorum.

Ben de biraz hafiflemek istesem de biriktirenlerdenim. Sevgilerimle...

MUTLULUK ADINA dedi ki...

Hayatta hiç birsey yolunda gitmiyor diyenlere...

Çin Bambu agacının yetismesi, olumlu ısrar icin guzel bir örnektir.

Çinliler bu agacı söyle yetistirir: Önce agacın tohumu ekilir,sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir degisiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu agacı ikinci yılda da topragın dısına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan islem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatcı tohum bu yılda da filiz vermez. Cinliler büyük bir sabırla besinci yilda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.

Ve nihayet besinci yılın sonlarına dogru bambu yeşermeye baslar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklasik 27 metre boyuna ulasır.

Akla gelen ilk soru şudur :
Çin bambu agacı 27 metre boyuna altı hafta da mı Yoksa bes yılda mı ulasmıstır?
Bu sorunun cevabi tabii ki bes yıldır.

Büyük bir sabırla ve israrla tohum bes yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi agacın büyümesinden hatta var olmasindan söz edebilir miydik?... Bir basarının şartları her zaman çok basittir.

Bir süre için alışın,
Bir süre tahammül edin.
Her zaman inanın
Ve hicbir zaman geri dönmeyin.

beenmaya dedi ki...

@çöl çiçeği: tüm güzellikler yürekte kalsın, yürekten yaşansın evet katılıyorum buna :))

beenmaya dedi ki...

@Mev..: hüzün vardır hep, onun yeri hep ayrıdır içimizde. ama o hüznün gerisinde her daim umutta vardır içimizde bir yerde iğnelediğimiz...

her ne olursa olsun o umudu her daim taşıman ve hüznün fazlalıklarının yerini mutlulukla doldurman dileğiyle...

beenmaya dedi ki...

@aysema: o halde ben de bu güzel ve içten sözlerin üzerine izninizle bir parçacık şımarıyorum. müsade var değil mi :)))

teşekkürler ve kocaman sevgiler...

beenmaya dedi ki...

@değersiz eleman: bilmiyordum Çin bambu ağacının nasıl yetiştiğini. sabah binbir zorluk ve söylenmeyle işe gelip, masama oturup yorumunla karşılaşınca hissettiklerimi ve yüzümde oluşan tebessümü tarif etmemin bir yolu yok sanırım...

hatta bencillik etmeyip işyerindeki arkadaşlara okudum yorumunu ve bambu ağacının öyküsünü. ve tebessümlerin sayısı arttı :))

bugün güne güzel başladıysam senin paylaştığın bu hikaye sayesinde. ve bugünkü tebessümlerimin bir kısmı da benden sana, senin yüreğine...

teşekkürler sevgimle...

MUTLULUK ADINA dedi ki...

Yorumladığın için ben teşekkür ederim. Belki hayat bazen bu kadar basit şimdi yüzümde bir tebessüm var onca sıkıntıya rağmen :))))

Kocaman bir teşekkür...

beenmaya dedi ki...

@değersiz eleman: evet belki de...

dilerim o tebessüm yüzünden hiç gitmesin. her şeye rağmen hiç bitmesin...

Cüzzamlı Melek dedi ki...

o zaten "tamam, geçti" rahatlamasının -ki aslında hep bi korku taşırız- ardından, hiç olmadık bi yerde, bi zamanda küt die karşımıza dikilen anılar var ya... davacıyım hepsinden...

beenmaya dedi ki...

@cüzzamlı melek: aslında onlar biraz da "artık kurtulma vaktiniz geldi bizden hadi çıkartıp atın gereksiz anları, anıları" diyerekten çıkmıyorlar mı ortaya...ve ısrarla bırakmayan bizler değil mizi ne dersin?

bu arada ben sana yorum yazmak istiyorum kaçtır acayip güzel şeyler yakalıyorum yazılarında amma velakin yazamıyorum ne olacak bu işin sonu :(((