kim kaldıysaiyi kiracı
yine de
kuyu su tutmamış
bahçe duvarı yıkık
ot bürümüş
köşe bucak
yine de
açık büfe açık
seni hatırlar gelsen
evlerin
hafızası var!
EMİN AKDAMAR
Görsel: Flickr.com
kim kaldıysa
Ben büyük ve güzel miyim gerçekten, diye düşünüyorum. Büyüklük ve güzellik yüreklerde değil midir aslında? Paylaşılınca daha da büyünüp güzelleşilmez mi? Eş, dost, sevgili, baş dayanacak bir omuz, yaş silecek bir el, bankta yanıbaşına ilişiverecek bir vücut, aynı dili konuşacak bir yürek, aynı dil olmasa da konuşacak bir yürek...Nedir ki beklenen, kimdir? Var mıdır gerçekten ve gelecek midir? Bilinmez. Çoğu zaman olmayanları, gelmeyecekleri bekleyerek geçer zaman belki de. Beklenmeden gelenlere teğet geçerek...
Sen masanın bir tarafındasın şimdi, ben diğer tarafında. Aramızda, masanın üzerinde iki bardak bira, bir tabak karışık kroket, bir sürü kelime ve bir de akıp giden koca bir deniz var. Dalga seslerine kulak kabartıp da maviliklerine bulandığımız. Benzer fırtınaların sığınakları saklı yüreklerimizde. O yüzden belki de zamana endekslenmeyen, acelesi olmayan, telaşsız bütün anlatımlarımız. Kendimizi dinlendirdiğimiz küçük kayıklarımız aynı denizin ortasında karşılaşıyor.
çok sıcak değil belki. öyle deli gibi ısıtmıyor insanın içini, kıştan kalan üşümelerini almıyor üzerinden, yüreğinin yorgunluklarını hafifletmiyor. biliyor çünkü o da senin gibi; daha vakit var, henüz çok erken. ama yine de yalandan bile olsa bir güneş var şimdi dışarıda. yalana da inanmak gerekir ya hani her biri gerçeğin bir parçası ne de olsa. o yüzden ben en azından bu/gün inanıyorum. şimdi kaldır gök/yüzüne başını ve bak. bakmakla kalma ve gör. gör ki sen de inan!
İşte aylar öncesinden gecikmiş bir mim daha. Sevgili Özlem, Kitap Sesleri blogunda mimlemişti beni bu güzel sorularla. Kusura bakmayasın arkadaşım ve işte benim geç kalmış cevaplarım. Ve ayrıca bunca zamandır bende takılıp kalmış olan bu mimi de isteyen herkes cevaplasın.
Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak. Gevşek olanı kesmek. İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yeteneksiz ya da kibirli olduğun için değil sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol.
Sevgili kamikaze’de beni şubat ayında “Okuması En Keyifli Blog Ödülü”ne layık görmüştü. Geç kalmış ve mahçup bir teşekkür de kamikaze’ye borçluyum. Ama o, güzel yüreğiyle beni affedecektir biliyorum.
Bugünlerde çok yoğun çalıştığından bahsediyorsun, sen konuşurken ellerin bir yandan ortalığı düzeltmeye çalışıyor alelacele. Bırak kalsın diyorum sana, içimden aslında evinin bu dağınık halini sevdiğimi geçiriyorum; kitaplığından taşıp duvar diplerinde kendine yer bulmuş olan kim bilir senin tarafından kaç kez okunmuş, satırları çizilmiş, belleğinde ya hepsi ya da sadece tek bir kelimesi yer etmiş kitaplarına, sağa sola bıraktığın üzerine belli belirsiz kokunun sindiği kıyafetlerine, dinlerken sadece kendinin duyabileceği bir sesle eşlik ettiğin cd’lerine, benim gözümün görebildiği, senin ellerinin değdiği her yere bakarken...Senin bu dağınıklığını seviyorum ben aslında, diye düşünüyorum. Senden bir parça, sana dair her parça sağa sola, her yere dağılmışken, her yerde gözlerimin sana çarpmasını, seni bulmasını seviyorum.