-Kilitte dönen anahtar sesiyle mutfak kapısından kafamı uzatıyorum. Yorgun ve bir o kadar da sıkkın bir ifadeyle içeriye giriyor. Bana yemekte eşlik edebileceğini düşünerek davet etmek için kapı önünde bekliyorum yüzümde güleç bir ifadeyle. Derken çantasını yerden alıyor, selam vermek, yüzüme bakmak vb. bir eylem yapmadan sanki orada yokmuşum gibi yanımdan geçip odasına giriyor, kapısını kapatıyor ve bir daha çıkmıyor...6.His filmindeki ya da Ghostwhisperer dizisindeki gibi öldüm ve ruhum etrafta dolanıyor da benim mi bundan haberim yok acaba diye kendimi çimdikliyorum bir an. Canım yanıyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle odamın kapısından kafamı uzatıyorum. Telaş içinde kendi odasının kapısını kilitlemeye çalışıyor. Günaydın, diyorum, hayırdır? Geç kaldım, diyor aynı telaşla. Peki kapını niye kilitliyorsun, diye soruyorum sabah şaşkınlığında. Bir an yüzüme kararsız bir ifadeyle bakakalıp, “Allah korusun hırsız falan girer, bilgisayarım var ya odada” diye cevap veriyor. Sokak kapısından rahatlıkla girebilen bir hırsızın ev içersinde giremeyeceği bir alan olabilir mi acaba ve eğer bu hırsız ben olsaydım kapıyı açmak için en etkili ve kısa yol olarak hangisini kullanabilirdim diye düşünürken buluyorum kendimi bir an. Aklım almıyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle salon kapısından kafamı uzatıyorum. Elindeki poşetlerle hızla mutfağa giriyor ve aldıklarını alelacele buzdolabına yerleştirmeye başlıyor. Neden sonra, nasıl olduysa varlığımın farkına varıp (yaşasın ben bir hayalet değilmişim oh bee) buzdolabı başta olmak üzere mutfakta varolan bütün dolapların içersinde, kendince yaptığı “bu raf benim, bu raf da sana ait olsun, böylece yiyeceklerimiz karışmaz” içerikli söylemini dinliyorum hayretle. Mutfaktan çıkıp gittikten sonra bir onun dolmuş ve taşmış rafına, bir de kendimin 2-3 parçadan oluşmuş rafına bakarken buluyorum kendimi. Şeytan dürtüyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle evin içinde herhangi bir kapıdan (elbetteki onun oda kapısı dışında, hala en uygun yolu bulmuş değilim) kafamı uzatıyorum. Selam veriyor (eyvah kesin birşey var bunun altında) ve birkaç gün önce mutfakta yıkadığım bulaşıklardan konu açıyor. Onun bıraktıklarını yıkamama gerek olmadığı (neyse ki bu sefer en azından yıkamış bulunduğum için teşekkür etti) herkesin kendi bulaşığını yıkaması gerektiği vb konularda birşeyler söylemeye başlıyor. Ve bunu kanıtlamak istercesine kendine ait yıkadığı tabak çanaklarla, lavabonun içinde yıkanmamış, tek başına, boynu bükük kalmış bana ait bir kupayı işaret ediyor. Bir kupaya bir ona bakıyorum. Yaşadığım saçmalıklar toplu halde gözümün önüne geliyor, zaman kavramını yitirdiğimi, kendimi kaybettiğimi sanıyorum. Midem bulanıyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle bu sefer kafasını odasının kapısından uzatan o. Aslında yüzünde bana tam neden bu saatte bu kadar ses yaptığıma dair soru soracakken, elimdeki valizi görüp sorunun mecburiyetten nereye gittiğim şekline dönüşmesinin şaşkınlığı ve sıkıntısı var. Ben bu evde yaşayamıyorum, diyorum anlamasını umarak. Mahalle bakkalıyla uzun uzun sohbet edebiliyorum, hergün bindiğim otobüsün şoförüne başımdan geçen komik yolculuk maceralarını anlatabiliyorum, üst kat komşumuzun sırf ben gireyim diye aralık bıraktığı kapısından girebiliyorum, karşı apartmanda oturan ufaklıklarla elimdeki tek bir elmayı paylaşabiliyorum ama kendi evim olduğu söylenen bu evde yaşayamıyorum. Kalan eşyalarımı sonra alırım, diyorum ve çıkıyorum. Sanırım yaptığım en doğru hareketlerden biri oluyor bu. Üzerimden büyük bir yük kalkıyor...
**Yukarıda anlatıklarım öğrencilik dönemimde şahsım ve ev arkadaşımla aramda kelimesi kelimesine (ki bunlar buzdağının görünen kısmı diyebilirim) yaşanmıştır.
Mimlenme fırtınasına tutulduğum bugünlerde sevgili aynadaki ben “nefretlik durumlar”ve la dolce vita’da “ev yaşamında nefretlik şeyler” konularında topu bana atmışlar. İki konununda mimlenme geçmişine baktığımda aslında özünde aynı olup bazı arkadaşlarımızın genel olarak yazdığını bazı arkadaşlarımızın da “ev yaşamında nefretlik şeyler” şeklinde konuyu biraz daha özele indirgediğini gördüm. Bende özünde aynı olan ve iki ayrı arkadaşımdan gelen bu iki ayrı konuyu tek bir yazıda yazmayı seçtim. Daha özele indirgeyip odama izinsiz girilmesi, eşyalarımın yerlerinin değiştirilmesi, habersiz misafir davet edilmesi, banyo ve mutfağın temizliği gibi konulardan bahsetmek yerine aynı ev içersinde bizzat yaşanmış ama genel anlamda sadece ev içinde değil tüm yaşantım içersinde de yapılmasından nefret ettiğim şeylerden bazılarını anlatmak istedim.
Neyse sıra geldi benim topu atacaklarıma...Sevgili çalıkuşu, Lola Lola ve hayata bir ses...Hadi bakalım ben attım top size doğru geliyor. Ya tutun ya da bırakın gitsin.
Resim: img253.imageshack.us/img253/9341/14404441621f...320 x 500 - 31k
-Kilitte dönen anahtar sesiyle odamın kapısından kafamı uzatıyorum. Telaş içinde kendi odasının kapısını kilitlemeye çalışıyor. Günaydın, diyorum, hayırdır? Geç kaldım, diyor aynı telaşla. Peki kapını niye kilitliyorsun, diye soruyorum sabah şaşkınlığında. Bir an yüzüme kararsız bir ifadeyle bakakalıp, “Allah korusun hırsız falan girer, bilgisayarım var ya odada” diye cevap veriyor. Sokak kapısından rahatlıkla girebilen bir hırsızın ev içersinde giremeyeceği bir alan olabilir mi acaba ve eğer bu hırsız ben olsaydım kapıyı açmak için en etkili ve kısa yol olarak hangisini kullanabilirdim diye düşünürken buluyorum kendimi bir an. Aklım almıyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle salon kapısından kafamı uzatıyorum. Elindeki poşetlerle hızla mutfağa giriyor ve aldıklarını alelacele buzdolabına yerleştirmeye başlıyor. Neden sonra, nasıl olduysa varlığımın farkına varıp (yaşasın ben bir hayalet değilmişim oh bee) buzdolabı başta olmak üzere mutfakta varolan bütün dolapların içersinde, kendince yaptığı “bu raf benim, bu raf da sana ait olsun, böylece yiyeceklerimiz karışmaz” içerikli söylemini dinliyorum hayretle. Mutfaktan çıkıp gittikten sonra bir onun dolmuş ve taşmış rafına, bir de kendimin 2-3 parçadan oluşmuş rafına bakarken buluyorum kendimi. Şeytan dürtüyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle evin içinde herhangi bir kapıdan (elbetteki onun oda kapısı dışında, hala en uygun yolu bulmuş değilim) kafamı uzatıyorum. Selam veriyor (eyvah kesin birşey var bunun altında) ve birkaç gün önce mutfakta yıkadığım bulaşıklardan konu açıyor. Onun bıraktıklarını yıkamama gerek olmadığı (neyse ki bu sefer en azından yıkamış bulunduğum için teşekkür etti) herkesin kendi bulaşığını yıkaması gerektiği vb konularda birşeyler söylemeye başlıyor. Ve bunu kanıtlamak istercesine kendine ait yıkadığı tabak çanaklarla, lavabonun içinde yıkanmamış, tek başına, boynu bükük kalmış bana ait bir kupayı işaret ediyor. Bir kupaya bir ona bakıyorum. Yaşadığım saçmalıklar toplu halde gözümün önüne geliyor, zaman kavramını yitirdiğimi, kendimi kaybettiğimi sanıyorum. Midem bulanıyor...
-Kilitte dönen anahtar sesiyle bu sefer kafasını odasının kapısından uzatan o. Aslında yüzünde bana tam neden bu saatte bu kadar ses yaptığıma dair soru soracakken, elimdeki valizi görüp sorunun mecburiyetten nereye gittiğim şekline dönüşmesinin şaşkınlığı ve sıkıntısı var. Ben bu evde yaşayamıyorum, diyorum anlamasını umarak. Mahalle bakkalıyla uzun uzun sohbet edebiliyorum, hergün bindiğim otobüsün şoförüne başımdan geçen komik yolculuk maceralarını anlatabiliyorum, üst kat komşumuzun sırf ben gireyim diye aralık bıraktığı kapısından girebiliyorum, karşı apartmanda oturan ufaklıklarla elimdeki tek bir elmayı paylaşabiliyorum ama kendi evim olduğu söylenen bu evde yaşayamıyorum. Kalan eşyalarımı sonra alırım, diyorum ve çıkıyorum. Sanırım yaptığım en doğru hareketlerden biri oluyor bu. Üzerimden büyük bir yük kalkıyor...
**Yukarıda anlatıklarım öğrencilik dönemimde şahsım ve ev arkadaşımla aramda kelimesi kelimesine (ki bunlar buzdağının görünen kısmı diyebilirim) yaşanmıştır.
Mimlenme fırtınasına tutulduğum bugünlerde sevgili aynadaki ben “nefretlik durumlar”ve la dolce vita’da “ev yaşamında nefretlik şeyler” konularında topu bana atmışlar. İki konununda mimlenme geçmişine baktığımda aslında özünde aynı olup bazı arkadaşlarımızın genel olarak yazdığını bazı arkadaşlarımızın da “ev yaşamında nefretlik şeyler” şeklinde konuyu biraz daha özele indirgediğini gördüm. Bende özünde aynı olan ve iki ayrı arkadaşımdan gelen bu iki ayrı konuyu tek bir yazıda yazmayı seçtim. Daha özele indirgeyip odama izinsiz girilmesi, eşyalarımın yerlerinin değiştirilmesi, habersiz misafir davet edilmesi, banyo ve mutfağın temizliği gibi konulardan bahsetmek yerine aynı ev içersinde bizzat yaşanmış ama genel anlamda sadece ev içinde değil tüm yaşantım içersinde de yapılmasından nefret ettiğim şeylerden bazılarını anlatmak istedim.
Neyse sıra geldi benim topu atacaklarıma...Sevgili çalıkuşu, Lola Lola ve hayata bir ses...Hadi bakalım ben attım top size doğru geliyor. Ya tutun ya da bırakın gitsin.
Resim: img253.imageshack.us/img253/9341/14404441621f...320 x 500 - 31k
25 yorum:
Aynı çatının altında olmak, paylaşmak anlamına gelmiyor işte. Buzdolabını sınırlamak, bulaşıkları ayırmak hem çok duyduğum hem de başıma gelmiş olaylar ama oda kapısını kilitlemek var ki... Çok bile dayanmışsın. Verilen selamın alınmaması, uzatılan elin tutulmaması, ortaya konulan yüreğin görülmemesi bence kişiyi insanlıktan çıkarır ama herkesin insanlığı da yaşamı da kendine doğru...
Teşekkür ederim Beenmaya, oyuna katıldığın için ve tabi ki yüreğini koyduğun için:)
Sevgiler
aynısını ben de yaşadım cnm.sıkıntılı zamanlar, üstelik giden olmadı, görmedik,duymadık bilmedik birbirimizi:)
sen iyisini yapmnışsın yüzünü şeytan görsün deyip gitmek aslında en doğrusu böyle durumlarda ...
kardeşim dışında ev arkadaşım olmadı, ama eğer böyle bişi yapılsaydı ben de senin gibi davranırdım. 4 sene yurtta kaldım biri dışında diğer oda arkadaşlarım idare ederdi ve en sonuncusu ise son sene hayatımmın en huzurlu oda arkadaşlığını yaşattı bana sağolsun. ilk oda arkadaşım(len daha 1. sınıfız, sadece okulun diil hayatın çömüyüz) çok fenaydı böyle şeyler yapmazdı ama saolsun ders ve not kıskançlığı hat safhadaydı. neyse odamı ayırıp başka birinin yanına geçtim, ilef 4. sınıf öğrencisiydi o. ilk defa o gece çok huzurlu uyumuştum. çok tatlı bi insandı 6 ay ablam gibi olmuştu. ama o da çok titizdi bardak, çatal kaşık ve tabak çanak paylaşmazdı. ama bunu tabii ki sorun etmedim. titizlik apayrı bi şey. ama o da bi gün evine tatile giderken dolaptaki peynirini valizine koyup alıp götürmüştü. hahhahhha gülüp geçmiştim. sanırım o zaman öğrendim ben gibi olmayan biriyle asla çok samimi olamayacağımı. neyse son sene allahtan demetcim çıktı karşıma da mutlu mesut sorunsuz geçirdim, onun sayesinde okulu bitirdim. (ders çalışmam için süper motive etti beni) arada bi tane daha var ama o da ayrı bi tipti, ama iyi bi insandı anlatmaya gerek yok. zaten yorum diil maşallah "bir delinin yurt maceraları" başlıklı yazı oldu bu...:))))
kabus gibi...
maalesef ben dde buna benzer şeyler yaşadımıştım.Gerçekten nefret etmemek mümkün değil...Ayrıca huzursuz bir ortamda kim mutlu olur ki....
Hiç öğrenci olup bu durumu yaşamadım ama okurken bile gerildim ..ne tipik insanlar ve tipik huylar var..Ve okurken öburanın öğrenci evi olacağını hiç tahmin etmedim ..Sonu tırlattı beni...)
öğrenci olmak dünyanın en o.... mesleklerinden bence... aileye - arkadaşlara - kendine - hocana - müdüre - profa- ev sahine -ev sahibisine - bakkala - manava - komşuya :S çok zor çok... kırmızı çok iyi anleyrum senü :))
Durum gerçekten yaşanılası değilmiş :)
Canım yaa, zor biriyle aynı evde yaşamak. Ben çok titizim mesela. Eğer karşımdaki kişi öyle değilse yandım :)
En iyi arkadaşlar bile aynı eve çıktımı problem yaşıyor.
Ben yaşamadım öylede biliyorum yaşayanlardan. Ben kendi şehrimde okudum üniversiteyi.
Canımcım anahtar kilit falan yazıya ilk başlarken korktum :)
Işıklar kapalı ve evde yalnızım :)
Öptüm seni canım. İyi geceler.
İşte bu tipler çoğunlukta olduğundan ev arkadaşı seçiminde böyle eleyici bir tipim ben.
Daha üniversiteye gitmeden ablamlardan duyduğum için herşeyi bilinçli olarak gelmiştim ve halen mesafem sürmekte.
Amann ben asabiyimdir gelemem öyle şeylere alır o kupayı kafasına fırlatır çek git derim katlanamam, bünyem kaldırmaz böyle mide bulandırıcı tipleri.
Yine iyi dayanmışsın helal valla.
O evde bir hafta yaşayamazdım şahsen, ya da yaşardım ama ortalık kan gölü olabilirdi:)
Sevgiler.
Şimdi bu yazıyı okuyunca mideme inceden bir ağrı girdi.! Bir senelik yurt macerasından sonra bu sene evde kalmaya niyetlendim.Ve işler yolunda gitmezse ne olur sorusu beynimin içinde yankılanıyor şimdi.Her şey güllük gülistanlık gibi duruyordu hayal kurarken ama iş ciddiye binince sanki bir şeyler yolunda gitmeyecek ve böyle sorunlar yaşayacağız ;s
@nily: yaşamak ve bu yaşama ortak olmak gerçekten çok farklı birşey dediğin gibi...asıl ben teşekkür ederim...sevgiler...
@lola lola: öğrenci hayatı yaşayanların çoğunun başına gelmiş olmalı bu durum gerçekten de. neyseki bir şekilde ucuz atlatmışız işte :)) sevgiler...
@delii: yorum mu yazdın blog mu yazdın sen yahu :))
@arzu: aynen öyle. ama neyseki uyandık :))
@maviye yolculuk: hayat zaten bazı zamanlarda yeteri kadar huzursuz ediyor bizleri bari kendi evimizde huzuru bulalım ama öyle değil mi :))
@ilham perisi: bu evde yaşadıktan sonra bir insanın gerçektende içki masasında, tatilde ve aynı evde yaşanarak tanınabileceğini anlamış oldum sevgili peri'm...
@tnrzclk: ahahha işte yazının özeti :))
@vili: neyseki çok fazla yaşamadan kurtuldum :))
@muhabbet çiçeği: yapma yahu. bişi yok dimi sakin bir şekilde geçirdin geceyi :))
@tuana: insanlara hak ettiklerinden daha fazla şans vermede üstüme yoktur ama sanırım artık verecek bir şans kalmamıştı :))
@böcük: yok yahu bozma moralini. konu gereği yazdım ben bunu. yoksa çok iyi arkadaşlarım ve günlerimde oldu. umarım sen en başından sonuna kadar şanslı olursun bu konuda...
efet ya çok usun yasmışım de mi:))))))))))))))
@delii: dedim ya tam blogluk olmuş seninki hatta bir değil birkaç tane çıkar vallaha bundan söylemedi deme :))
canım benim çok mutlu oldum... yazmaz mıyım hiç... tam üstüne geldi benim de anım var üstelik de taze... ama şu sıralar yeni hayatıma alışmaya çalışıyorum daha düzen tutturamadım...işlerim yoluna girer girmez yazıcam... yaşadıkların ancak bu kadar güzel yorumlanabilirdi...
@çalıkuşu: hadi bakalım o zaman uygun olduğun ilk fırsatta bekliyoruz senden de :))
büyük bir fırsatı tepmişsin.
bence o evde biraz daha sabredip kalsan evliyalık makamına yükselebilirmişsin :)
belkide şimdiki hayat görüşünün büyük bir bölümünü o eve borçlusun.
ve tabii o arkadaşına :)
bir evliyaya
edebi nerden öğrendin demişler.
edepsizlerden demiş.
@korhan: ya sen nereden çıktın da geldin böyle yanlış anlama kötü anlamda demedim aksine renk kattın bir anda hayatıma sağolasın valla :))
Allah gönderdi.
@korhan: :))
bazı insanların hayatları nasıl da soğuk değil mi ?? ev arkadaşını ve o güvensiz soğuk hayatını düşündüm de..
iyi yapmışsın daha fazla üşümeden evi terketmekle..
@7.oda: gerçekten de öyle ne yazık ki...o griliği ısrarla başkalarına bulaştırma çabaları da cabası...
Yorum Gönder