Bitsin dedi. Bitti. Nedenini sormadım. O da bilmiyordu zaten. Ağzından öylece çıkıvermişti işte. Ben de kabul etmiştim. Bitsin dedi. Bitti. Altında ne vardı bilmiyorum. Ama üstü bana kaldı.
Geriye dönüp son bir kez daha baktım günlerimi geçirdiğim bu şirin eve. Dinlemekten bir türlü bıkmadığım Cem Karaca cd’lerine, aramızda paylaşamadığımız ufak koltuğa, bir zamanlar çift kişilik sevgimizi sığdırdığımız tek kişilik yatağa, yerdeki halıya, dolaba, duvarlara, görüş alanım içersindeki her bir nesneye, ve tüm bu nesnelere yüklediğim anlamlara...
Birazdan bu odadan çıkacaktım sanki hiç girmemiş gibi. Geride benden bir sürü yaşanmışlık bırakacak ve bir o kadarını da yanıma alacaktım. Ağırlık yapacağını, beynimi ama hepsinden önemlisi yüreğimi çok ama çok yoracağını bildiğim halde. Bu ilk değildi. Son da olmayacaktı. Bunun ayrımındaydım. Ama kendimi de en iyi ben biliyordum.
Bu bir yol ayrımıydı. Ben en uzununu seçip ağır ağır ilerleyecektim, o koşar adım giderken. Ben hala onunla uyanıp onunla sevişecektim, o uykularının en keyifli, sevişmelerinin en güzel yerlerinde bana uzakken. Sonra bazı günler aynı yollar üzerinde, aynı zamanlarda karşılaşacaktık. Ayrı insanlar olarak. Kimi zaman görmezden gelecektik birbirimizi. Kimi zamansa artık bize ait olmayan ama ikimize de aslında yabancı gelmeyen bir gülümseme yerleştirecektik yüzümüze. Eskilerden bir yerden kalma...
Orada daha fazla durmanın bir anlamı yoktu artık. Üstelik geleceğe dair yaptığım kurgulama daha şimdiden uygulamaya geçmişti bile. Alacaklarımı aldım. Kalanları geride bıraktım. Odanın, evin, sokağın, hayatın üzerine kapıyı kapattım. Artık bir bölüğünü bile paylaşamayacağım o odadan, o evden, o sokaktan, o hayattan çıktım. Ve gittim.
Ondan sonrasına dair yaptığım kurgulamada, kurallara harfiyen uyarak rolümün hakkını verdiğimi düşünüyorum şimdi. Yıllar sonra o güne dair yarım kalmış bir yazıyı tamamlamaya çalışırken. Her bir ayrıntıyı dün gibi hatırladığım halde tüm bu yaşananların bana şimdi, tozlu raflardan alınıp seneler sonra gün ışığına çıkarılmış bir kitap gibi geldiğini farkediyorum garip bir şekilde. Unutulmaya yüz tutan ama unutulmaması gereken değerli bir kitap...
Sonra yaşamın bizlere yüklediği ve her ayrılık sonrası yaşanması gereken hüznü, acıyı, öfkenin ve sevginin içiçe geçip karmakarışık olduğu ve bir türlü net bir anlam bulamadığı her bir duyguyu fazlasıyla yaşadığımı. O yol üzerinde ağır ağır ilerlerken aniden önüme çıkan dönemeçlere sapıp, bir süre oyalanarak ve karşımdakileri de oyalayarak aynı acılarla yine en başa varışlarımı. Benim yaşama olan isyanlarımı. Yaşamın bana olan tavrını. Tükendiğimi düşündüğüm anlarda ışığıyla aydınlandığım ve bana inat tükenmeyen mavi mumlarımı. Ve ennihayet hiç bitmeyecekmiş gibi gelirken, birdenbire nasıl ve ne zaman olduğunu anlamadan kendimi bu yolun sonunda buluşumu. Bu yolun sonunda ve yeni yolların başlangıcında. Yürünmesi gereken bir yoldu. Yüründü. Ve bitti.
Şu anda saat sabahın altısı. Dışarıda bitenlerden daha yeni birgün yeni odaların, evlerin, sokakların, hayatların varlığına dikkat çekercesine ışıldarken ben içeride eskilerden kalma bir yazıyı tamamlamaya çalışıyorum telaş içinde. Bir an önce bitirip son noktayı koymalıyım diye düşünüyorum. Son noktayı koyup, bu eski ve değerli kitabı tozu alınmış bir şekilde bir sonraki temizlik günü gelene kadar raftaki yerine yerleştiriyorum. Sonra gözüm en alt raftaki henüz okunmamış yığınla kitaba takılıyor. Yeni odalar canlanıyor gözümde, evler, sokaklar, yepyeni hayatlar...Gözümü kapatıyorum ve içlerinden birini çekiyorum. Adına bile bakmadan koltuğumun altına yerleştirip kendimi bir an önce sokağa atıyorum.
Gökyüzü hiç olmadığı kadar mavi ve dingin. Koltuğumun altındaki kitabım inanılmaz cazip. Ve ben bilmediğim bir yolun henüz başlangıcındayım. Adımlarım belki biraz ürkek ve tedirgin ama bir o kadar da telaşlı. Geç kalmamam gerek farkındayım. Daha okunacak o kadar çok kitap, yazılacak o kadar çok öykü, yürünecek o kadar çok yol var ki...
Görsel: loadtr.com
Geriye dönüp son bir kez daha baktım günlerimi geçirdiğim bu şirin eve. Dinlemekten bir türlü bıkmadığım Cem Karaca cd’lerine, aramızda paylaşamadığımız ufak koltuğa, bir zamanlar çift kişilik sevgimizi sığdırdığımız tek kişilik yatağa, yerdeki halıya, dolaba, duvarlara, görüş alanım içersindeki her bir nesneye, ve tüm bu nesnelere yüklediğim anlamlara...
Birazdan bu odadan çıkacaktım sanki hiç girmemiş gibi. Geride benden bir sürü yaşanmışlık bırakacak ve bir o kadarını da yanıma alacaktım. Ağırlık yapacağını, beynimi ama hepsinden önemlisi yüreğimi çok ama çok yoracağını bildiğim halde. Bu ilk değildi. Son da olmayacaktı. Bunun ayrımındaydım. Ama kendimi de en iyi ben biliyordum.
Bu bir yol ayrımıydı. Ben en uzununu seçip ağır ağır ilerleyecektim, o koşar adım giderken. Ben hala onunla uyanıp onunla sevişecektim, o uykularının en keyifli, sevişmelerinin en güzel yerlerinde bana uzakken. Sonra bazı günler aynı yollar üzerinde, aynı zamanlarda karşılaşacaktık. Ayrı insanlar olarak. Kimi zaman görmezden gelecektik birbirimizi. Kimi zamansa artık bize ait olmayan ama ikimize de aslında yabancı gelmeyen bir gülümseme yerleştirecektik yüzümüze. Eskilerden bir yerden kalma...
Orada daha fazla durmanın bir anlamı yoktu artık. Üstelik geleceğe dair yaptığım kurgulama daha şimdiden uygulamaya geçmişti bile. Alacaklarımı aldım. Kalanları geride bıraktım. Odanın, evin, sokağın, hayatın üzerine kapıyı kapattım. Artık bir bölüğünü bile paylaşamayacağım o odadan, o evden, o sokaktan, o hayattan çıktım. Ve gittim.
Ondan sonrasına dair yaptığım kurgulamada, kurallara harfiyen uyarak rolümün hakkını verdiğimi düşünüyorum şimdi. Yıllar sonra o güne dair yarım kalmış bir yazıyı tamamlamaya çalışırken. Her bir ayrıntıyı dün gibi hatırladığım halde tüm bu yaşananların bana şimdi, tozlu raflardan alınıp seneler sonra gün ışığına çıkarılmış bir kitap gibi geldiğini farkediyorum garip bir şekilde. Unutulmaya yüz tutan ama unutulmaması gereken değerli bir kitap...
Sonra yaşamın bizlere yüklediği ve her ayrılık sonrası yaşanması gereken hüznü, acıyı, öfkenin ve sevginin içiçe geçip karmakarışık olduğu ve bir türlü net bir anlam bulamadığı her bir duyguyu fazlasıyla yaşadığımı. O yol üzerinde ağır ağır ilerlerken aniden önüme çıkan dönemeçlere sapıp, bir süre oyalanarak ve karşımdakileri de oyalayarak aynı acılarla yine en başa varışlarımı. Benim yaşama olan isyanlarımı. Yaşamın bana olan tavrını. Tükendiğimi düşündüğüm anlarda ışığıyla aydınlandığım ve bana inat tükenmeyen mavi mumlarımı. Ve ennihayet hiç bitmeyecekmiş gibi gelirken, birdenbire nasıl ve ne zaman olduğunu anlamadan kendimi bu yolun sonunda buluşumu. Bu yolun sonunda ve yeni yolların başlangıcında. Yürünmesi gereken bir yoldu. Yüründü. Ve bitti.
Şu anda saat sabahın altısı. Dışarıda bitenlerden daha yeni birgün yeni odaların, evlerin, sokakların, hayatların varlığına dikkat çekercesine ışıldarken ben içeride eskilerden kalma bir yazıyı tamamlamaya çalışıyorum telaş içinde. Bir an önce bitirip son noktayı koymalıyım diye düşünüyorum. Son noktayı koyup, bu eski ve değerli kitabı tozu alınmış bir şekilde bir sonraki temizlik günü gelene kadar raftaki yerine yerleştiriyorum. Sonra gözüm en alt raftaki henüz okunmamış yığınla kitaba takılıyor. Yeni odalar canlanıyor gözümde, evler, sokaklar, yepyeni hayatlar...Gözümü kapatıyorum ve içlerinden birini çekiyorum. Adına bile bakmadan koltuğumun altına yerleştirip kendimi bir an önce sokağa atıyorum.
Gökyüzü hiç olmadığı kadar mavi ve dingin. Koltuğumun altındaki kitabım inanılmaz cazip. Ve ben bilmediğim bir yolun henüz başlangıcındayım. Adımlarım belki biraz ürkek ve tedirgin ama bir o kadar da telaşlı. Geç kalmamam gerek farkındayım. Daha okunacak o kadar çok kitap, yazılacak o kadar çok öykü, yürünecek o kadar çok yol var ki...
Görsel: loadtr.com
30 yorum:
yine benzer bir yazıyla günü karşılamışız, sen kadını analtmışsın ben adamı :))
aklıma tek bir şarkı geldi Sonat / soyadın bende kalmış :))
Oku...
Yaz...
ve yürü be beenmaya...
Kimse tutamasın seni bir daha :)
Gene harika...:)
Ayrılmak, giden içinde geride kalan için de zor. Yazında ayrılık tadı var, çok gerçekçi ve çok yoğun. Sonu umut dolu, çok sevdim bu yazıyı.
okumaya başladığımda ilk paragrafta "yav" dedim. "Ben beenmaya'ya ne zaman anlattım bu hikayemi.."
aynısının tıpkısı başımdan geçmişti benimde.. ama 18 filandım sanıyorum.
sonrasını okuyunca tabi ki beenmaya'nın kendi olağanüstü üslûbu ve anlatımı geldi ki benimle hiç ilgisi yoktu...
Çok güzel...
sevgiyle.
''Önceden iki yabancıydık. Yolda yan yana yürüsek bile belki birbirimizin hiç dikkatini çekmezdik... Oysa hayat bizi bir noktada buluşturmadan önce hepimiz yabancıyız birbirimize... Bir çok ortak yanımız olsa da hiç temas etmeden, birimiz bir diğerinin yaşadığından bile habersiz yolunu tamamlayabiliyor...
Bazen bazıları yabancıyken bir anda yolları bir yerde kesişiveriyor. Sonra en sevdiğin şarkıları, en sevdiğin filmleri, boş zamanlarını nasıl doldurduğunu, aileni, işini... biliyor sen de onunkileri... Yabancı olmaktan çıkıyorsun...
Sonra yollar bir yerde ayrılıyor. O çok iyi tanıdığın kişi sana yeniden yabancı oluyor...
Nice yabancılar tanıdık, nice tanıdıklar yabancı oluyor...''
Ayrılsa da yollar kimsenin birbirine yabancı olmadığı, o anıların karşılıklı güzel duygularla anılmasını anlatan bu yazınla Mayam... Sen benim canımsın:)
Çekip gitmek kolay gibi gözüksede be canım...
O kadar zor ki ayni anları yaşadıgın hayatının bir parçasını kitaptan silercesine..Siliyorsun gibi düşünüyorsun ama altta yazının izi kalıyor gitmelerde...Kitabın sildigin sayfasına geldıgınde hep yüregın acıyor..
Yeni kitap almışsın eline inşallah silenecek sayfa yok diye ümit edıyorum senın için...
heyecanla ama ağır adımlarla yürürken o yolları; ara sokaklara sapıp kendimi başlangıç noktasında bulmak bazen çok ağır geliyor bana.
her gün temizliyorum ve de eski kitapların üstünü, toz tutmasınlar, kirlenmesinler diye...
ah be beenmaya'm; neredeyse her yazında kendimi buluyorum, kendimi kaybettiğimi düşündüğüm, arandığım şu zamanlarda nasıl iyi geliyor bu bana bir bilsen!
seviyorum seni...
Gerçektende yine içinde kaybolunulanacak bir yazı bu.
Bazen gitmek gerekir maya ve aslında en dogrusu da o an gitmektir.
hayat bu okunacak kitap, bir sayfa kapanır biri açılır
hayat bu biten bir yolu var, ebedi bir yolun başına geldiğinde
tükenirken meafeler dirhem dirhem yorgun bedenimizde kapanır bir sayfa
açılır bir sayfa bir umut ışığı yanar ufukta bir yerde mola bitmiştir zamanda az
koşmak gerek ışığın olduğu yere yetişememek kaygısını koyarak bir köşeye
hayat böyledir işte her zaman açacağın bir sayfa vardır tozlu raflardaki kitap olsa bile
öyle ya
aydınlık en zifiri karanlıktan sonra gelir..!
çok güzel bir yazı okudum bugün tebrikler
yazının ahengiyle hattim olmadan bişeyler yazmak geldi fazlasıyla içimden....
sevgilerimle
Öyle bir his uyandırdıki bu yazı..
Ayrılık varsa eğer , olması gerektiği için var sanırım ; tadmamız gerektiği için var.Ve en güzelide her ayrılık bir birlikteliğe gebe aslında.
@Bekriya: diyorum ben sana seri yapalım bz diye :)) bu arada dinleyemedim evde şarkıyı açamadım :((
@Evren: bir de şarkı söyleyelim biz seninle beraber olmaz mı :))
@Vladimir: çok da gerçekti aynen yazıldığı gibi arkadaşım çok gerçek...sağolasın...
@Abi: hepimizin buna benzer bir hikayesi mutlaka vardır diye düşünüyorum farklı zamanlarda benzer izler bırakan benzer hikayeler...ve bu güzel sözler için çok ama çok teşekkürler :)) iyileştiniz değil mi :))
@Arzu'm: sen de öyle :))
@Elif...den: silmemek gerek aslında. ki silince biter sanma gafletine düşüp daha çok acıtıyoruz aslında canımızı...zamana bırakıp geçmişin güzel yanlarının tadını çıkarmalı sadece. sonra zaten o satırlar kendini yeni satırlara bırakıyor öyle değil mi ama bunu başarmak işte en zor olanı...
@feanor: ağr ama gerçek ve bir o kadar da bizim için aslında bunlar. ve o ağırlık zamanla hafifliyor bunu da biliyoruz aslında...ben de seniiiiii :))
@efsa: herşeyin bir vakti vardır. gitmenin bile öyle değil mi prensesim...
@akıllıiğne: had mi dedin öyle güzel eklemişsin ki benim eksik bıraktıklarımı sağolasın arkadaşım yüreğine sağlık. ve güzel sözlerin için teşekkürler....
@Batuhan Doğu Alkaya: her bitiş yeni bir başlangıcın müjdecisidir öyle değil mi ve bitti dediğimiz yerde aslında yeniden başlıyordur pek çok şey sadece görebilmek hissedebilmek gerek...sevgiler...
yürünecek yolun mu var, yuhh...
yaş 35 yolun yarısı, daha nereye yüriiceni sanıyosun??
@arti: ayıp oluyo arti ama heee hem hangi 35ten başlıyosun sen bakim beni başkalarıyla karıştırıyorsun sen anlaşılan ben daha 18ime yeni girdim canım :))
üstüne kapı kapatabildiysen... aferin sana.... benim kapım kapalı gibi duruyor ama hep bi yerden giriyor gölgesi hayatıma...
burada konuya müdahil olmak isterim.
özellikle otuzlu yaşların sonuna doğru yürünecek yollar çok daha belirgin bir hale geliyor.
18'inde olan birisi her yola gelir. pardon girer..:) ama.. ama hele hele 40'lardan sonra öyle netleşiyorki herşey önünde, elinde fenerin olmasa da, sana yol gösterecek bir kişi olmasa da, o karanlıkta önüne çıkan bütün sapaklardan en doğrusunu seçebiliyorsun artık..
dolayısı ile ben "yürü" derim..
koşmadan.. usul usul.. ne kendini ne yanındakini yormadan.
mutlu ve keyif alarak.
sevgiyle..
ikinize de...
bu arada.. evet..iyileştik sayılır.:))
@enteldantel: kapı aralık kaldıysa eğer bir şekilde sızıyor o gölge hayatlarımıza ne yazıkki...
@Abi: ah be Abi bir sen anlıyorsun beni zaten sağolasın. hiç bişi eklememe gerek kalmamış yazdıklarına :))
ha bu arada arti bu da sana kapak olsun :))
ben ise hala o yürünmesi gereken yolu yürümekle meşgulüm. diyorsun ya "her ayrılık sonrası yaşanması gereken hüznü, acıyı, öfkenin ve sevginin içiçe geçip karmakarışık olduğu ve bir türlü net bir anlam bulamadığı her bir duygu" işte onun tam da ortasında duruyorum. yaşanması gerektiğini biliyorum, biter mi emin değilim. benim kitaplarımın hepsi onu anlatıyor ya, tozlanacaklar mı bilemiyorum... bu darmadağın kitap yığınının temizlik zamanı gelecek mi acaba?
@purkua: emin ol gelecek birgün herşeyin bir zamanı olduğu gibi o temizlik vaktininde bir zamanı gelecek mutlaka. ama o vakit gelene kadar iyisiyle kötüsüyle ne yaşamamız gerekiyorsa ertelemeden yaşamamız lazım...
Raftan alıp koltuğunun altına yerleştirdiğin kitap; okunulmuş ve tozu alınıp yerine kaldırılmış kitaptan içerikler taşısa da, SEN; seni yeni kelimeler ve yaşanmışlıklarla mutluluklara ve keşfedilmiş iç manalara götürürsün inşaallah.
@sufi: inşallah diyorum ben bu güzel temenninin üzerine ve sevgilerimi yolluyorum o güzel yüreğinize...
"Bir an önce bitirip son noktayı koymalıyım diye düşünüyorum."
"Geç kalmamam gerek farkındayım."
acele memuru musun?
bir bidon benzinle yangına koşan birini tanıyorum.dışındaki yangın içindekisi ile kıyaslanamıyor.cebindeki virgüllerin ünlemlerin incelme işaretlerinin arasından noktayı çıkartıp ........
@beyazmavi: :))) bir yerden durman gereken zamanda daha fazla durmuşsan eğer, içindeki yangın zaten çoktan sönmüşse ve bunun her şekilde farkındaysan biraz acele etmekte fayda var bence :))
bu resimdi ilk yorum zamanında,
ama 90 derece sola dönmüş haliydi sanırım,yandan çekilmiş yanağın yarısının göründüğü;yüreğinin tümüne selam,çok sıcak havalar ve yediklerine içtiklerine güneşe dikkat et,dün haklsiz düşmüştüm,bugün iyiyim;gönlünce
@beyazmavi: yoğunluktan sadece gülerek cevaplayabiliyorum yorumunu :)))
sanırım bizim gibi yaşarken hakkını veren insanlar, yaşanmışlık bitip de uzaklaşmamız gereken dönemin de hakkını veriyorlar.. hızla değil yavaş yavaş hissede hissede bitişi de dibine kadar yaşıyoruz..
:)
@7.oda: yaşamak dediğin böyle olmalı işte öyle değil mi her şeyi dibine kadar, es geçmeden üstünkörü değil dibine kadar yaşamalı ki "yaşadım" diyebilesin
Yorum Gönder