Pages

BİR OYUN, BİR SORU, BİR CEVAP; PROFESYONEL

23.02.2010
Bir adam aniden gelip de bir insanın geçmişini değiştirebilir mi, diye soruyor Teodor, daha oyunun en başında, kendini tanıttıktan hemen sonra. Salondan birkaç kişi hayır diyor, yarı duyulur yarı duyulmaz bir sesle. Teodor gülümseyerek bakıyor salona yani bizlere, bir şey söylemiyor ama hala istediği cevabı bekliyor gibi. Muhtemelen düşünme payı diyebileceğimiz kısa bir sessizliğin ardından benim içimden geçirdiğim evet’im arkalardan gelen bir sesle canlanıp hayat buluyor ve düşüyor sahnenin ortasına, tam da Teodor’un önüne, tam da onun istediği gibi. Bu cevaptan kısa bir süre sonra Luka geliyor sahneye ve oyun gerçek anlamıyla başlamış oluyor.

Biri, iki kitabı yayınlanmış bir edebiyat adamı ve şimdinin yeni genel yayın yönetmeni; Teodor Teya Kray, ya da annesinin gözünde ve sözündeki adıyla sadece Teya. Diğeri ise son 18 yılını bu edebiyat adamını takip ederek, ona farkettirmeden neredeyse onunla birlikte yaşamış olan, yeni emekli edilmiş eski bir polis; Luka Laban. Bu arada Martha’yı; Teodor’un -aralarında gizli bir flört havası sezinlenen- sekreterini ve yazar olmak isteyen ve yayınevini basan sinirli bir kaçığı da kısa rollerine rağmen unutmamak lazım.

Duşan Kovaçevic’in yazdığı Profesyonel’de Başar Sabuncu ve Bilge Emin’in çevirisi Işıl Kasapoğlu’nun yönetimiyle birleşmiş. Bu kara-komedide ironik bir üslupla Yugoslavya’daki bir dönemin siyasal yaşamı, öncesi ve sonrasıyla karakterlerin özel hayatları üzerinden yansıtılıyor. Geçmişten gelen ve beraberinde geçmişi de getiren Luka ile Teya’nın arasında kelimeler zamanın duvarlarına çarparak bir gidip bir geliyor. Geçmişin unutulmuşu, kaybolmuşu, gözden kaçmışı, fark edilmeyeni, söylenmeyeni, birinin yaşayıp, bir diğerinin gözlemlediği haliyle şimdi’de, kah gülerek, kah ağlayarak, kah düşünerek yeniden yaşanıyor, yaşatılıyor.

Yetkin Dikinciler’in Teya ve Bülent Emin Yarar’ın Luka rolünde devleştiği, Gülen Çehreli ve Cenap Oğuz’un bu iki deve başarıyla eşlik ettiği bu keyifli oyunun sonrasında oyuna dair konuşurken ve düşünürken fark ettim ki; ben en çok oyunun en başında sorulan soruya takılmışım. Zaten günlerdir içimde kendi kendime sorduğum soruya; “Biri gelip de bir insanın geçmişini değiştirebilir mi?

Sahi bir insanın kaç geçmişi olabilir ki? Geçmiş derken sonuçta yaşadığımız, gördüğümüz, hissettiğimiz, anladığımız, hatırladığımız kadarından bahsediyoruz eskiye dair. Bizi şimdi’ye eksiltip çoğaltarak getiren yaşanmışlıkları söylüyoruz. Peki ya bir gün tüm bunların diğer tarafından bakmamız istenirse bizden? İstenmekten öte kanıtlarıyla, tüm yaşanmışlığıyla sunulursa önümüze? Bizi sevmediği için terk etti diye bilinen eski bir sevgili asıl bizi sevdiği için bırakıp gitmek zorunda bırakılmışsa misal? Ya da sarhoş bir zamanda itiraf edilip de bir daha hiç hatırlanmayan bir olay günyüzüne çıkartılırsa aniden? Hiç olmadığını bildiğimiz birinin varlığı ekleniverirse şimdimize veya var olanın yerine geçiverirse sonradan karşımıza çıkan o kişi? Eski sözlerimiz, düşüncelerimiz, savunduklarımız şimdiki -tamamen farklı- halimizin önüne dökülüverirse teker teker?

Geçmişimize dair söylediğimiz halde hatırlamadığımız sözlerimizle, bir yerlerde bıraktığımızdan bile haberdar olmadığımız kişisel eşyalarımızla, gözden kaçırıp ta es geçtiklerimizle, yaşadığımızı bile fark etmediğimiz günlerimizle, bizi biz yapan, şimdi’mizde önemli bir yer tutan anlarla karşı karşıya getirilirsek? Bizim bildiğimiz ve dile getirdiğimiz geçmişimize dair, hiç bilmediğimiz ve şu ana kadar dile getirilmemiş bir hatta birden fazla pencere açılırsa önümüze?

Sorular yeni soruları getirken peşisıra, aklıma Halil Cibran’ın cümleleri geliyor birden. “Sakın 'hakikatı buldum' demeyin. Daha ziyade 'bir hakikat buldum' deyin” diyor Halil Cibran, Ermiş adlı kitabının Kendini Tanıma’ya Dair bölümünde. Ve “Sakın 'ruhun yolunu buldum' demeyin. Daha ziyade 'benim yolumda yürürken bir ruhla karşılaştım' deyin. Zira ruh bütün yollarda yürür. Ruh bir çizgi üzerinde yürümez, ne de bir kamış gibi büyür. Ruh kendi kendine açılır, sayısız taçyaprağına sahip bir nilüfer misali.” diye ekliyor hatta sözlerine.

Acaba geçmişimize dair de aynı yorumu uygulayabilir miyiz diye geçiriyorum içimden. Oldu bitti’ye getirmesek, kestirip atmasak, yaşandı bitti saymasak. Sadece kendi penceremizden görülmüş olanlara endekslemesek yaşananları. Geçmişi yaşadım demek yerine mesela ‘bir geçmiş yaşadım’ desek. Kendi geçmişimizde bizim yaşadıklarımız dışında açılan ve açılabilecek diğer pencerelerin de varlığını düşünerek...

Bir adam aniden gelip de bir insanın geçmişini değiştirebilir mi, diye sormuştu Teodor, daha oyunun en başında, kendini tanıttıktan hemen sonra. Salondan birkaç kişi hayır demişti, yarı duyulur yarı duyulmaz bir sesle. Teodor gülümseyerek bakmıştı salona yani bizlere, bir şey söylemeden ama hala istediği cevabı bekliyor gibi. Günler sonra şimdi ne ben o salondayım artık ne de karşımda, sahnede almak istediği cevabı bekleyen Teodor var. Ama bu sefer üzerine hiç düşünmeden ve yüksek sesle verebileceğim bir cevabım, bir evet’im var. En azından kendi adıma...


*14 Şubat’a dair, bugüne kadar aldığım en güzel hediye olan bu oyun için ayrıca çok teşekkürler...

**Görsel: Deviantart

16 sayfa ekleyen:

Pilli Petro dedi ki...

"Bir adam aniden gelip de bir insanın geçmişini değiştirebilir mi?" hiç düşünmeme bile gerek yok evet derim hemen. yaşanmışlıklar bunlar neticede.

güzel bi hediye olmuş :)

ercanduzgun206 dedi ki...

Yazıyı iki defa okumama rağmen hala 'Evet.' yanıtını veremiyorum. İşin garip tarafı; 'Hayır.' da diyemiyorum.

Sanırım okumaktan öte Teodor'u izlemem gerek!

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Bence düşünmeden evet diyenlerdenişm sanırım:)
İzleme gerek bu oyunu mutlaka ama...

Cüzzamlı Melek dedi ki...

anladım ki her şeye yorum yazmasam da olur...
bu yazı beni epey aşmış. dalgaya alınacak yeri yok.
çok güzeldi.
uzundu, aralarda okumadım ama esaslı yazı olmuş.
susuyorum.

ELİF dedi ki...

Geçmişini değiştiremez belki ama geçmiş ruhunun derin acılarına,elleriyle silmeye yüz tutacagını düşünürüm.

cem dedi ki...

şayet bizde istiyorsak hayatımızın değişmesini, birisinin desteğiyle bunu yapabiliriz ama yok başkaları için hayatımızı değiştirirsek istemeden, onlar gittiğinde yine eskiye döneriz ki asıl yıkım bu olur...

Ful yaprakları dedi ki...

evet ama iyi yönde mi kötü yönde mi bilemiyorum =))))

beenmaya dedi ki...

@Bekriya: hem de öyle güzel ki :)))

beenmaya dedi ki...

@game over..: aralarda bir yerde kaldıysan eğer belki oyunu izlemek karar vermeni kolaylaştırabilir. izlemeni mutlaka öneririm...

beenmaya dedi ki...

@özlem: canımcım ben mart ayına tekrar bilet aldım ve tekrar gideceğim...

beenmaya dedi ki...

@cüzzamlı melek: beni aşmış, susuyorum falan ne demek öyle aşkolsun meleğim. sen ne zaman boş konuştun ki susasın. bir daha duymayayım bak bozuşuruz valla...

beenmaya dedi ki...

@ELİF..den: işte benim kastım o biraz da. elbette olan biteni değiştirmek, geçmişe geri dönmek mümkün değil. ama geçmişe dair bildiklerinin, hissettiklerinin, düşüncelerinin, yaşadıklarının değişmesi mümkün ve bu da bir nevi geçmişinin değişmesi demek değil midir...

beenmaya dedi ki...

@gereksiz adam: öncelik elbette biz olmalıyız bu doğru...

beenmaya dedi ki...

@Ful yaprakları: bu belki de yaşananlara ve değişeceklere bağlı ama dilerim her daim iyi yönde olur...

Vladimir dedi ki...

Geçmişi değiştirmeye kalkmış biri ile cebelleşmem henüz devam ediyor. Biri bizim yerimize karar verecek, hesap kitap faslı kapanınca konuya dair tutanakların can alıcı bölümlerini ibret olsun diye blogumdan ortaya saçasım var şu an.

Geçmişi değiştirme heveslisi o kadar çok insan var ki. Geleceği düşünmüyorlar ama. Hesap günü gelince tabiri caizse köpek olmak çok kolay nlar için.

beenmaya dedi ki...

@Vladimir: geçmiş geçmişte kalmalı aslında ne olduğunu bilerek, yok saymayarak elbette. bizi biz yapan geçmişimiz ne de olsa. ve hatta geleceğe de şimdi'den daha fazla önem verilip bakılmamalı. en önemisi şimdi, şu an değil mi aslında...

sanırım geçmişi şimdide yaşatmak isteyenlerle bir sorun yaşamaktasın arkadaşım. dilerim en kısa sürede çözüme ulaşır ve her şey ve herkes olması gerektiği yerde kalır...