Öğrenciydim daha. Bir yandan 3. sınıfta okurken bir yandan da okulda, Marmara İletişim Haber Ajansı’nda muhabir olarak çalışıyordum. Bir gün hocalarımızdan biri, özel bir kanalın 17. Uluslararası İstanbul Film Festivali’ni dışardan takip edecek bir muhabire ihtiyacı olduğunu söyledi. Ve kendilerine beni önerdiğini, eğer kabul edersem hemen başlamam gerektiğini ekledi. Elbetteki hiç düşünmeden kabul ettim bu teklifi.
Elimde basın kartım dersleri bile ekip, bütün zamanımı festivale göre ayarlayıp, günde 3-4 filme gittiğimi hatırlıyorum. Fazla film seyretmekten beynim dönmüş bir şekilde kendimi bir sinemadan diğerine atmalar, matineleri kaçırmamak için zamanla yarışmalar, bulduğum boşluklara denk getirdiğim röportajlar, film aralarında yetiştirmeye çalıştığım haberler...İşte bu bol filmli, haberli, hareketli dönemde en çok Emek Sineması’nda geçmişti günlerim. Emek Sineması bu festivalin evsahibi sayılırdı ne de olsa. Ve ben de oranın bir konuğu olmaktan çok ama çok keyifliydim. Tüm bunların üzerine ilk defa televizyonda özel bir kanalın haberlerinde, muhabir olarak adımın geçmesi ve kanalın yaptığım haberleri çok beğenmesi de cabası...
O sene “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nü Francesco Rossi ile birlikte alan Istvan Zsabo’nun filmiyle açılmıştı festival. Ve ben de Emek Sineması’nda, en önde yerimi almıştım hemen. O seneye dair hatırladıklarım arasında Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’le Ulusal Yarışma Bölümü’nde N.F. Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk Filmi ve Ferzan Özpetek’in Hamam filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü’nü almış olması var. Nuri Bilge Ceylan ise 3 ödülle damgasını vurmuştu festivale; Kasaba filmiyle Jüri Özel Ödülü, Fipresci Ödülleri Ulusal Yarışma/Onat Kutlar Ödülü ve Efes Pilsen En İyi Yönetmen Ödülü. Uluslararası Yarışma Bölümü’nde Altın Lale Ödülü ise İran’a; Jafar Panahi’nin Ayna filmine gitmişti. Sinema Onur Ödülleri’nin verildiği isimlerse; yönetmen Bertrand Blier, oyuncu Muhterem Nur, yönetmen Faruk Kenç ve görüntü yönetmeni İlhan Arakan olmuştu.
Bu geçmiş yolculuğunda en sık gittiğim duraklardan biriydi Emek Sineması. Ki sonrasında da 1958 yılında Emekli Sandığı’nın mülkiyetine geçerek almış olduğu adından mı, tarihi ve kültürel bir miras şeklinde taşıdığı yapısından mı, insanın kendisini bir filmin içindeymişcesine hissettiği atmosferinden mi, o koca salonun her yerine sinmiş anılardan mı bilinmez, her zaman için de özel ve önemli kaldı benim için. Ta ki kapanana kadar. Üstelik neredeyse adıyla özdeşleşmiş olan 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılışını bile yapamadan, bu festivale kapılarını bir kez olsun açamadan...
Evet Emek Sineması bir süredir kapalı. Emek Sineması filmsiz, Emek Sineması seyircisiz, Emek Sineması sessiz, Emek Sineması sahipsiz kaldı. “Yenilenme” adı altında yıkılacağına ve yerine üst katında sinema salonu da içeren bir alışveriş merkezi yapılacağına dair söylemler var. Binanın şimdiye kadar pek çok alışveriş merkezi yapmış olan bir şirkete kiralanmış olması ve şirketin bu konuda kamuoyuna hala net bir açıklama yapmaması da bu olasılığı güçlendiriyor.
Düşünüyorum da; 1924’ten beri var Emek Sineması. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olan bir sinema burası. Yeşilçam Sokağı’nın tarihi dokusuyla olmazsa olmazı. Beyoğlu’nun vazgeçilmez adı, tadı. Şimdi ona, hele böylesi bir zamanda sessiz kalmak, boş olmak hiç yakışmıyor. 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’a yeni yeni salonlar, sinemalar eklenmesi gerekirken var olanları kapatmanın, bu duruma sessiz kalmanın, Emek’imize sahip çıkmamanın bize yakışmadığı gibi...
Elimde basın kartım dersleri bile ekip, bütün zamanımı festivale göre ayarlayıp, günde 3-4 filme gittiğimi hatırlıyorum. Fazla film seyretmekten beynim dönmüş bir şekilde kendimi bir sinemadan diğerine atmalar, matineleri kaçırmamak için zamanla yarışmalar, bulduğum boşluklara denk getirdiğim röportajlar, film aralarında yetiştirmeye çalıştığım haberler...İşte bu bol filmli, haberli, hareketli dönemde en çok Emek Sineması’nda geçmişti günlerim. Emek Sineması bu festivalin evsahibi sayılırdı ne de olsa. Ve ben de oranın bir konuğu olmaktan çok ama çok keyifliydim. Tüm bunların üzerine ilk defa televizyonda özel bir kanalın haberlerinde, muhabir olarak adımın geçmesi ve kanalın yaptığım haberleri çok beğenmesi de cabası...
O sene “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”nü Francesco Rossi ile birlikte alan Istvan Zsabo’nun filmiyle açılmıştı festival. Ve ben de Emek Sineması’nda, en önde yerimi almıştım hemen. O seneye dair hatırladıklarım arasında Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’le Ulusal Yarışma Bölümü’nde N.F. Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk Filmi ve Ferzan Özpetek’in Hamam filmiyle En İyi Yönetmen Ödülü’nü almış olması var. Nuri Bilge Ceylan ise 3 ödülle damgasını vurmuştu festivale; Kasaba filmiyle Jüri Özel Ödülü, Fipresci Ödülleri Ulusal Yarışma/Onat Kutlar Ödülü ve Efes Pilsen En İyi Yönetmen Ödülü. Uluslararası Yarışma Bölümü’nde Altın Lale Ödülü ise İran’a; Jafar Panahi’nin Ayna filmine gitmişti. Sinema Onur Ödülleri’nin verildiği isimlerse; yönetmen Bertrand Blier, oyuncu Muhterem Nur, yönetmen Faruk Kenç ve görüntü yönetmeni İlhan Arakan olmuştu.
Bu geçmiş yolculuğunda en sık gittiğim duraklardan biriydi Emek Sineması. Ki sonrasında da 1958 yılında Emekli Sandığı’nın mülkiyetine geçerek almış olduğu adından mı, tarihi ve kültürel bir miras şeklinde taşıdığı yapısından mı, insanın kendisini bir filmin içindeymişcesine hissettiği atmosferinden mi, o koca salonun her yerine sinmiş anılardan mı bilinmez, her zaman için de özel ve önemli kaldı benim için. Ta ki kapanana kadar. Üstelik neredeyse adıyla özdeşleşmiş olan 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılışını bile yapamadan, bu festivale kapılarını bir kez olsun açamadan...
Evet Emek Sineması bir süredir kapalı. Emek Sineması filmsiz, Emek Sineması seyircisiz, Emek Sineması sessiz, Emek Sineması sahipsiz kaldı. “Yenilenme” adı altında yıkılacağına ve yerine üst katında sinema salonu da içeren bir alışveriş merkezi yapılacağına dair söylemler var. Binanın şimdiye kadar pek çok alışveriş merkezi yapmış olan bir şirkete kiralanmış olması ve şirketin bu konuda kamuoyuna hala net bir açıklama yapmaması da bu olasılığı güçlendiriyor.
Düşünüyorum da; 1924’ten beri var Emek Sineması. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olan bir sinema burası. Yeşilçam Sokağı’nın tarihi dokusuyla olmazsa olmazı. Beyoğlu’nun vazgeçilmez adı, tadı. Şimdi ona, hele böylesi bir zamanda sessiz kalmak, boş olmak hiç yakışmıyor. 2010 Kültür Başkenti olan İstanbul’a yeni yeni salonlar, sinemalar eklenmesi gerekirken var olanları kapatmanın, bu duruma sessiz kalmanın, Emek’imize sahip çıkmamanın bize yakışmadığı gibi...
*Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve bir imza için lütfen bu linke bir göz atın.
28 yorum:
çok güzel bir anı olarak kalmaya devam edecek mayacım sende. malesef anılarımıza tek başımıza sahip çıkmamız yeterli olmuyor birilerinin de kendi amaçları uğruna bu tip değerleri yaşatması gerekiyor :)
zaten hemen yan tarafında yıllardır devam eden büyük bir alışveriş merkezi inşaatı var !!
ben hiç emek sinemasında film izleyemedim ne yazık ki :(
ama bazı değerlerimizi anlamak için illa birebir yaşamak da gerekmiyor.
3 nisan akşamı gerçekleştirilen eyleme ben de katıldım..
umarım emek sineması da, o buram burak geçmiş kokan tarihi bina da yaşar..
İnsanın içi acıyor çocukluğa, gençliğe ait mekanlar bir bir elden gidince. Modernleşmek sahip olduklaırmızı korumakla olıyor aslında. Biz ise anılarımızı yıkıntılara teslim ediyoruz.
Dilerim ki yaşantısı olan herkes için Emek Sineması anılar da kalmaz.
Sevgimle...
Desteğin ve Yazın için teşekkürler.Hiç yılmadan engel olmak için herbirimizin ciddi çaba sarfetmesi, biraraya gelmesi lazım.Ne kadar çok duyurabilirsek o kadar iyi.Senin yaptığın gibi bloger arkadaşlar linki ve yazıyı sayfalarında yayınlarlarsa etkili olur diye düşünüyorum.
biraz geçmişe özlem var sanıırım. Yıllar geçtikçe geçmiş anılarımızı yaşadığımız mekanların yenilenmesi bile bize koyuyor. aslında ne kadar olağan bir şey bu...
Mayacım ne güzel bir tecrübe edinmişsin öğrencilik yıllarında.Sende çok önemli anıları olan emek sineması için hepimiz çaba göstermeliyiz.tarihi olan her yapıt aslında kalmalıdır kanımca...sevgiler,
Sienamaya dair anılarımın en güzel yerinde burada izlediğim filmler duruyor. Yok olması çok acı olacak. Durdurma ihtimali olsa keşke :(
:(
Bir iletişimcisin demek sevgili Beenmaya :) yazılarının hakikatli olmasının en doğal açıklaması bu herhalde :) Hakkında bir şey daha öğrenmiş oldum bak. sen bir de Ereğli'de yaşamışsın zamanında değil mi? Kan çekmiş demek ki sanal alemde bile :)
Beyoğlu ve sinema deyince benim de ilk aklıma gelen Emek. Umarım yok olmaz..
Bir imza..
:/
Kültür Bakanımızı TV'de izlemiştim. Onlar kesin kararını vermişler Beenmayam. Yok koltukları yağlıymış, oturmak gelmiyormuş içinden vb. söylenip durdu. Planlar yapılmış, kimlere verileceği belirlenmiştir.
Ancak tepkimizi göstermeliyiz. Kültürel ve tarihsel değerlerimizi korumalıyız. Bir dönemin simgesi olmuş eserleri doğal ortamından koparmak çok yanlış.
Hasankeyf konusunda da "Biz onu olduğu gibi taşıyacağız" diyerek komik duruma düşmüşlerdi.
Linkini verdiğin siteye baktım.Gereğini yapacağım. Keşke işe yarasa Beenmaya'm.
Sevgilerimle...
Bazen
cok onemlı bıseylerı yıtırme asamasında oluyoruz..
BU belkı emek sıneması oluyor
bazen de ucuncu kopru nedenıyle ormanlarımız
sen yazıyorsun
ben yazıyorum
deger bılen bırılerı cırpınıyor
ve...
ne yazık kı
coklukla
sonucu......
uzucu oluyor..
keske kaybetmesek boylesı degerlerımız guzellıklerımızı
@Pilli Petro: bu anıların devamı da gelmeli. geçmişin tozlu raflarında arada sırada hatırlanıp tozları alınan anılar olmamalı...
@7.Oda: her yanımızı alışveriş merkezi oldu gerçekten de. emek sineması tarihi dokusu korunarak yenilenecekse belki ama yıkılıp da aynı adla bir alışveriş merkezinin tepesine göstermelik olarak konacaksa işte bu tamamen acımasızlık ve saygısızlık olur...
@Uzağa Giden Kadın: en önemli sorun da bu değil mi zaten; modernleşmek adı altında geçmişimizi oluşturan değerleri yok etmek, ortadan kaldırmak...dileğin dileğimdir...
@Kahve Keyfi: dilerim seslerimiz tek bir sesmişcesine çok ve gümbür gümbür çıkar da Emek Sineması yeniden açar kapılarını eski günlerdeki gibi...
@gereksiz adam: geçmişe özlem her zaman var gereksiz adam. çünkü geçmişi yenileyeceğiz diyerek yıkıp yok ediyor değerlerimize sahip çıkmıyor kolayca vazgeçiyoruz. böyle olduğu müddetçe de geçmişe özlem her zaman olacak...
@Delfina: istersek gösterebiliriz elbette. bir yazıyla, ya da sadece bir linkle bile destek verebiliriz istersek...
@Vladimir: belki de engel olabiliriz arkadaşım neden olmasın. 7.Oda'nın blogundan aldığım bir sözde olduğu gibi; ne istediğine dikkat et. her an gerçek olabilir!!!
@Antipatik Yazar: :(((
@cinar: sevgili cinar şu an mesleğimi yapmıyor olsam da evet bir iletişimciyim :))) ve güzel sözlerin için de çok teşekkür ederim.
evet ereğli'de büyüdüm ben. anadolu lisesi mezunuyum hatta. sonrasında üniversite için istanbula gelip kaldım buralarda. dediğin gibi kan çekmiş olmalı :)) sen ne zamandır oralardasın peki. ereğli'limisin yoksa?
@İ.x.İ.r: en azından bunu yapabiliriz öyle değil mi...
@aysema: çoktan planlar programlar yapılmış elbette sessiz ve sedasızca ki sonradan ortaya çıktı amaçları...ama bunlara kanmamalıyız hiçbir şekilde. değerlerimize sahip çıkmalıyız dediğin gibi sessiz kalmamalıyız...
@öykü: daha çok ses etmeli daha çok yazmalıyız belki de öykücüm sonuçları değiştirebilmek için...
ben o sinemanın etrafında çok dolanmış, ilerde çekeceği filmleri çok düşlemiş bi öğrencinin büyümüş hali olarak, gittim üstüme düşeni yaptım. olay mahallinde buruk bi rüzgar esiyo. ne acı...
@cüzzamlı melek: o rüzgar hala esiyor ne yazık ki cüzzamlı...emek sinemasına henüz bahar gelmedi...
Ereğliliyim ben ya. ben de 97 mezunuyum Anadolu lisesinden :) eee Ereğli küçük yer. ama baksana dünya da küçük! :) Üniversite için ben de İstanbula gitmiştim ama 5 sene kaldım orada. 4 sene okul 1 sene de iş hayatı. sonra döndük buralara. şimdi de tekrar çıkabilme umuduyla yaşıyoruz :)
babam götürürdü çok uzun yıllar önce. belki 40 yıl.
sokağı hatırlıyorum ama doğrumu bilemiyorum. taksim tarafından istiklale girince sağda bir sokakta sol tarafta olmalı sinema. o sokağın sonunda sağ tarafta yeni ar sineması diye bir tane daha vardı. hangisinde kovboy filmi varsa ona girerdik. birde içli köfte satan dükkanlar vardı ki, mmmmfffsss, nefisti. o sokağın sonu yeşilçam sokağına bağlanırdı, değil mi? bunları yanlış mı hatırlıyorum acaba?
@cinar: aynı zamanlarda aynı koridorlardan mı geçtik biz seninle yani. aynı saatlerde yanyana sınıflardaydık belki de. ya biz birbirimizi muhtemelen tanıyoruzdur da ne dersin :)))
@Abi: evet taksim meydandan istiklale bıraktığında kendini sağ tarafta kalıyor yeşilçam sokak...
ve bu gidişle de böylesi güzel anılarla sadece aklımızda yüreğimizde kalacak ne yazık ki :(((
97 mezunu musun yoksa sen de? :) vallaha olabilir. fen B de idim ben. sen iletişimci olduğuna göre tm ci oluyorsun degil mi? vay beeeeee. kesin tanıyoruzdur yahy :)
yok ben 95 mezunuyum. ama kredili sistem vardı ya o zaman ben ilk dönem bitirip ikinci dönem uğramadım hiç okula..bu arada ben ts ciydim :))
ya bak ne diyeceğim sen bana profilimde yer alan adresten bir mail atsana :)))
sen ablamın dönemisin öyleyse :)) bakındım ama görmedim mail adresini ya. dur bir daha bakayım o zaman.
@cinar: ablanla tanışıyoruzdur o halde kesin. nasıl göremedin mail adresimi; beenmaya.kirmizigunluk@gmail.com
Yorum Gönder