Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Hayat akıp gidiyor içimizden ama biz bir pencere kenarından seyreder gibi bahsediyoruz yaşananlardan, yaşadığımız günlerden. Kendimizi dışında tuttuğumuz hayattan yana şikayet ediyoruz sonra sürekli. Asıl pencereyi kendi içimize açmalı belki...
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Gördüğümüzü zannediyoruz her baktığımızda, oysa yüreklerimiz öyle kör ki. Aynalar bile sadece kendi istediğimiz zamanlarda, kendi istediğimiz hallerimizi yansıtmıyorlar mı yüzlerine? Ve bizler en çok kendi yüzlerimizden kaçmıyor muyuz aslında hep saklayarak içimizi?
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Takılıp kalmışız kendimize ait olmayan sözlere. İçimize sinmeyen, içimizin sinmediği kelimeler tüketiyoruz sürekli. Ne anlıyoruz ne de anlaşılıyoruz. Oysa konuşmak yerine, yaşamak ve yaşatmayı tercih etsek ya öncelikle. Kelimeler ardından gelir nasıl olsa...
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Belki az önce geçtik aynı sokaklardan kısacık zaman aralıklarıyla. Belki ben şu an buradayken sen sadece bir adım ötemdesin, kafanı çevirdiğin an görebilecek kadar yakın ya da tam tersi...Belki az önce benim içimden geçirdiğim bir cümleyi söyledin yanındakine. Ben senin düşünceni dillendirdim kelimelerimle. Belki aynı filmi seyrettik en son, aynı sinemada farklı matinelerde ve sinema çıkışı aynı tebessüm vardı yüzlerimizde. Belki aynı saatlerde okuyoruz benzer kitapları, aynı cümlelerin altını çiziyoruz aklımızdaki kalemlerle. Belki...
Ne çok uzayıp gider belki’ler, sonu hiç gelmeyen bir trenin vagonları gibi, sonsuza dek. Ne çok eklenir birbiri ardına herkesten, her şeyden bir veya birkaç cümle, ne çok değişir düşünceler...
Değişmeyen tek şey var aslında; ne kadar yakınız hayata ve ne kadar uzak.
MART MEKTUPLARI 10’
Görsel: Deviantart
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Gördüğümüzü zannediyoruz her baktığımızda, oysa yüreklerimiz öyle kör ki. Aynalar bile sadece kendi istediğimiz zamanlarda, kendi istediğimiz hallerimizi yansıtmıyorlar mı yüzlerine? Ve bizler en çok kendi yüzlerimizden kaçmıyor muyuz aslında hep saklayarak içimizi?
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Takılıp kalmışız kendimize ait olmayan sözlere. İçimize sinmeyen, içimizin sinmediği kelimeler tüketiyoruz sürekli. Ne anlıyoruz ne de anlaşılıyoruz. Oysa konuşmak yerine, yaşamak ve yaşatmayı tercih etsek ya öncelikle. Kelimeler ardından gelir nasıl olsa...
Ne kadar yakınız aslında. Ve ne kadar uzak. Belki az önce geçtik aynı sokaklardan kısacık zaman aralıklarıyla. Belki ben şu an buradayken sen sadece bir adım ötemdesin, kafanı çevirdiğin an görebilecek kadar yakın ya da tam tersi...Belki az önce benim içimden geçirdiğim bir cümleyi söyledin yanındakine. Ben senin düşünceni dillendirdim kelimelerimle. Belki aynı filmi seyrettik en son, aynı sinemada farklı matinelerde ve sinema çıkışı aynı tebessüm vardı yüzlerimizde. Belki aynı saatlerde okuyoruz benzer kitapları, aynı cümlelerin altını çiziyoruz aklımızdaki kalemlerle. Belki...
Ne çok uzayıp gider belki’ler, sonu hiç gelmeyen bir trenin vagonları gibi, sonsuza dek. Ne çok eklenir birbiri ardına herkesten, her şeyden bir veya birkaç cümle, ne çok değişir düşünceler...
Değişmeyen tek şey var aslında; ne kadar yakınız hayata ve ne kadar uzak.
MART MEKTUPLARI 10’
Görsel: Deviantart
38 yorum:
'Ne kadar yakınız aslında ve ne kadar uzak'
Hele bazı uzaklar var ki yakın olduğunda ayrımına varamayacağımız:( Ayrımların öneminin kalmadığı.
Bir bakış mesafesinde tanıyoruz kendimizi ve ufuk mesafesi kadar bihaberiz kendimizden.Kendine hem en yakın hem de en uzak dosttur insan.Yakın olmak istediği kadar yakın , uzak durmak istediği kadar uzak.
Mesafeyi belirleyen vicdanımız.Yani aslında uzak yada yakın olduğumuz vicdanımız...
Ah canımın içi,ah şu kelimelerle konuştuğumuz kadar,kendimizle konuşsak ,gerçek zamanlı,her şey yerıne oturur belki değil mi?
Yüzümüzün aynısını yakalayabiliriz,
ayni kitap cümlelerinde...
Tutabilecek kadar yakın, dokunamayacağımız kadar uzak gerçekten de...
Sevgiler canım:)
o kadar çok Belki barındırıyorki hayatımız...belki farkındayız, bekli değil ama adı hayat olan bu oyunu oynuyoruz belki bilerek, belki bilmeden...yüreğine sağlık
Hayat,iki dudak arasından çıkan an kadar nefestir ve an kadar nefesi alamazsan yüreğince biter,yaşamak.Ne kadar yakındır,doğmak ve ölmek arasındaki zaman.
Ve baktığında görmesini bilirsen,yüreğinden gülümseye bilirsen,değer verirsen aldığın iki dudak arasındaki nefese doğmak ve ölmak arasındaki an kadar zamandaki hayat nekadar uzundur aslında...
Sevgiyle kal...
mesafe olarak çok yakın olup ta
kalplerı soguk ve uzaklardan korusun bızı hayat
Yakın olmak için uzak duruyoruz belki de..Sarkıda da demiş ya..
(Özledim..)
Hep bir yalnızlık var bloglarda.
Hep bir kapanıklık içe doğru kavisli.
Hep bir asosyallik durumu.
Hep hüzün,gözyaşı,
Aşırı duygusallık,
Karşıda tanımadığı,hiç görmediği insanları kafasında şekillendirip
kendini melankolik akıntılara teslim etme durumları.
Alınmayın siz sakın bunlar hatlarını genel çizdiğim başlıklar.Yazınız son derece dokunaklı,tıpkı diğerleri gibi.Mesleğiniz kitaplarla ilgili gibi.Belki de yazarsınız,değilseniz de mutlaka bir kitap yazmalısınız.
Sevgiler.
ne çok fazla yakınız, ne de çok uzak... fotoğrafçılığın temel kuralıdır bakmakla görmek arasındaki fark. kendi hayatlarımızın fotoğraflarını çekerken de bu farkı fark edememenin yanılgısına düşüyoruz zaman zaman haklısın. baktığımız yeri gördüğümüzü sanıyoruz. ya da bakmadığımız için görmediğimizi sandığımız da oluyor. oysa görebilmek için bakmak şart değildir bazen. belkilerine gelince, çok fazla belki biriktirmemek lazım. keşkelerin kardeşi olarak görüyorum ben belkileri. hatta bi zamanlar buradan bişeyler yazmıştım sana. çok belirsizdir 'belki'ler.. Belki az önce geçmişsinizdir aynı sokaktan evet ama belki geçmemişsinizdir. ne diyeyim BELKİ... Ama o trenin vagonları bir yerde bitmek zorunda. Yine yeni yeniden neredeyse yazı kadar uzun yorum yapmanın utancını taşıyarak (yok la ne utanacam istediğimi yazma hakkını aldım ben senden zamanında:) şu cümleyle son veriyorum (oh nihayet diyosun demi içinden:) değişmeyen tek şey yoktur yavru...değişmeyen hiçbir şey yoktur. ne çok fazla yakınız hayata, ne çok fazla uzak...
Maya;
Bazen de içimize sinmeyen ve içimizin sinmediğizamanları tüketiyoruz değil mi..
Katrandan kara,tunçtan ağır...
Ve de geçmek bilmeyen zamanı...
bazen suyun bardağın içinde olması yuduma yakın, denize uzak, suyun denizin içinde olması balığa yakın,buluta uzak,suyun bulutların içinde damla olması yağmura yakın güneşe uzak...hayatın içinde kah yakınız kah ırak ;)
Hiç beklenmeden gelen bir karın ağrısı, hastane köşesinde bekleyen bir hastanın sancısı belki...Bir yürek yangını kavuşamayan bir sevenin yangını..Sebepsiz akan bir göz yaşı kimbilir hangi sevdalının yüreğindeki ateşi dindiriyor? Kim bilir?Biz burada dilerken güzellikler; yeşeriyor dallarda çiçekler, kimbilir orası dünyanın hangi köşesi?
Sevgiyle mayam.
geçip giden her gün, yaşamayı reddedip yaşatmayı bilmediğimizi anlıyoruz bir kez daha. görebilmek için bakmayı bilmek gerek öncelikle.
Ne güzel geçmiş yüreğinden sesler ve sessizlikler. Duyulmaya hem çok yakın hem de çok uzak...
yüreğine sağlık canım.ne de güzel ifade etmişsin..iyi pazarlar diliyorum..sevgilerimle.
Şimdi "Aşk tesadüfleri sever" filminden çıkmışken, öyle anlamlı geldi ki "Belki"lerin, filmi bu kadar anlamsız bulmama rağmen..
@Nehir İda: sahi yakınken uzak olmanın bir tanımı var mıdır sevgili Ebru?
@AVRAM USTA: kendini tanımak vicdandan başlar biraz da. ve kendimizx dışındakileri, dışımızdaki hayatı tanımak da kendimizden...
@ELİF: kendimizle konuş/a/madığımız için dökülmüyor muyuz kelimelere, kelimelerle arkadaşım?
@özlem: aynen öyle arkadaşım. sevgiler benden...
@losstime: başka şansımız var mı ki? hadi şans da demeyelim buna aslında istiyoruz da çünkü bu oyunun içinde, bu hayatın içinde yer edinebilmeyi...
@Nehire: ne güzel bir yorum bu, ne güxel bir özet sevgili Nehire...çok teşekkürler değerli katkın için...
sevgiler benden...
@öykü: amin canım benim...
@İ.x.İ.r: belki de dediğin gibi o yakınlığı uzakta kalarak korumaya çalışıyoruz kendimizce ve yazık ki yakın olmanın değerini de bilemiyoruz...
(ben daha çok...)
@Adsız: belki de ancak buraya yazabiliyoruz sevgili Adsız içimizdeki hüzünlü yanları. gerçeğimizde tanıdık birilerine anlatmak çok zor geldiğinden (ne de olsa kimse sürekli şikayet eden, güçsüz ve zayıf biri olarakj görünmek istemez) içimizi ancak sanal ortamda, tanımadığımız insanlara açarak rahatlayabiliyoruz. yazdıklarımızın altına gelen benzer düşünceleri görünce yalnız olmadığımızı anlayıp çözümsüz bir şey olmadığına ikna oluyoruz belki de kim bilir...
yazılarımla ilgili söylediklerinize gelince öncelikle çok teşekkürler. mesleğim gazetecilik ama şu an farklı bir sektörde çalışıyorum. kitap yazma kısmına gelince de tekrar teşekkür ediyorum ama inanın benim haddim değil :))
sevgiler benden...
@Kırmızı Çizmeli Kedi: bakmakla görmek arasında düştüğümüz yanılgıdan bir gün kurtulursak eğer yaşadım diyebilme yetisine de erişebileceğiz belki kedicik kim bilir...
@Budeliçocuk: aynen öyle sevgili Budeliçocuk aynen öyle...
@ben.: sen ne yazmışsın böyle, ne güzel yazmışsın. ve dediğin gibi bazen sana yakın ola belki de bana uzak...
@sufi: işte sırf bu yüzden güzellikler dilemekten asla vazgeçmemeli öyle değil mi can sufim...
@piktobet: onu öğrendiğimiz zaman yaşadım, yaşıyorum diyebileceğimiz zamandır işte...
@Elif Gizem: ama ben senin duyduğuna hem de yürekten duyduğuna eminim...
@kamikaze: sağol canım benim çok teşekkür ederim sevgilerimle :))
@Clementine: iyi geldiyse eğer ne çok sevindim :))
Sevgili Maya;
içimize pencere açsak ,olduğumuz gibi olsak ne yanıltırız çevreyi ne de kandırırız kendimizi..
Vicdani rahatlık dedikleri böyle birşey olsa gerek. Görünmek istediğimiz rollere soyunmasak, sahte kimliklere bürünmesek ve ben olmaktan uzaklaşmasak.. Hadi seni kandırırım, onu da kandırırım bunu da, belki kendimi bile kandırırım.. Ama asla kandıramıyacağım biri var ki o da bana benden daha yakın olan 'O'..
Sınırlı süre için taktığı maskeyle insan ne kadar huzur bulabilir ?Farklı olmaya çalışmak niye?
Beni sizlerden ayrı kılan,üstün kılan bir özellik var görüntüsü verme çabası niye?
İnsanız, beşeriz sonuçta..
Zevklerimiz, hislerimiz,acılarımız vs.. hep birbirinin benzeri değil mi?
@nani: aynen öyle sevgili nani. içimzdekilerin farkında olmalıyız en başta, içimizdeki hayatın, aşkın farkında. kendimizin, özümüzün farkında...sonrası nasılsa gelir ardından...
teşekkür ederim bu güzel yorum için :)))
öyle küçük anlar da kopuyor ki hayat... bir saniye önce yaşadığımzdan öyle farklı yerde duruyoruz ki bazen,ah... kendi hayatlarımızı uzaktan perdelerin arkasından seyreden yabancılar misali...
öte yandan, belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa birkaç mektup atmışızdır, olamaz mı, olabilir.
öperim.
@y: olabilir değil olmuştur hatta. benzer ya yürekler kimbilir hangi şarkıların sözlerini mırıldanmışızdır birbirimizin peşisıra...
ben daha çok...
Yorum Gönder