Aşk bir yalan üzerine kurulabilir mi? Belki. Peki gerçeğin bedelini en çok kim öder? O yalanı söyleyen mi, o yalana inanan mı, o yalanla yeniden hayat bulan mı, o yalana şahit olan mı, yoksa o yalan yüzünden dışarıda bırakılan mı?
O, Sebastian değildi. Olamazdı da zaten. Ama bunu o an için, hastane koridorunda karşılaştığı ve kızlarının geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle şokta olan aileye söyleyemedi. Ne de olsa kazaya o neden olmuştu ve üstelik kızın durumu da ağırdı. Aile ise yoğun bakımda yatan kızlarını ziyarete gelen bu adamı, yani Jonah’ı, kızlarının erkek arkadaşı Sebastian sandı. Julia’nın Sebastian’ı. Jonah kendi dışında ve ani gelişen bu sürece, vicdan azabı, şaşkınlık, endişe ve korkunun karışımıyla ses çıkar/a/madı. Kısa bir süreliğine diye geçirdi içinden, ortalık yatışana kadar, Julia iyileşene kadar mesela, ne kaybederdi ki? Ve onlar için Sebastian olarak kaldı.
Bir kazayla gözünü açtı bu yalan. Vicdan azabıyla kendini buldu, korku ve endişeyle büyüdü yavaş yavaş. Ve çok da zorlanmadan, hatta en çok da sahibinin inancıyla tam da hayatın ortasında, kendisine iyi bir yer buldu. Biri söyledi, biri inandı. Bir başkası şahit oldu, bir başkası bu yalanla hayat buldu. Bir diğeri ise bu yalan yüzünden dışarda bırakıldı. Gerçek hep gölgede kaldı, hep bir sonraya ertelendi. Yaşanan hayat sorgulandı, gizem ve tutku cazip yönünü gösterdi. Ve nihayet aşk bulaştı bu yalana. Aşk, yalanı meşrulaştırıp başka başka hallerde gösterdi. Hayat bir anda yalanın ta kendisi oldu.
O, Sebastian değildi. Olamazdı da zaten. O Jonah’tı çünkü. Eşi ve iki çocuğuyla yaşayan, farklı ülkeleri gezme hayalleri kuran, yaşamdan çok ölümün ilk hallerini fotoğraflayan kendi halinde, adli tıp fotoğrafçısı, sıradan bir adam. Bir gün bir kaza yüzünden, bir yalan söyledi. Ve bu yalanın uzantısında, bir süre sonra kendi gerçeğini kaybettiği için Sebastian olarak kaldı. Oysa onun bilmediği gerçek öyle büyük ve ağırdı ki, aşk bile temize çıkarama/z/dı yaşananları. Çıkaramadı da zaten. Belki de bu yüzden ölürken bile Jonah değil, hala Sebastian’dı.
Aşk bir yalan üzerine kurulabilir mi? Elbette. Peki gerçeğin bedelini en çok kim öder? O yalanı söyleyen mi, o yalana inanan mı, o yalanla yeniden hayat bulan mı, o yalana şahit olan mı, yoksa o yalan yüzünden dışarıda bırakılan mı?
*Bu yazı Just Another Love Story filminin ardından yazılmıştır. İlk yayın tarihi; 30/03/10'dur. Görsel filmden alıntıdır.
20 yorum:
Güzel sorular... da:)
Şu meseledeki gibi sanki cevapları da: Aynı kelimenin farklı karakterlerde ya da aynı karakterin farklı ruh hallerinde farklı anlamlar yüklenebilmesi hali.. Nüansları görmek lazım, doğru cevaplar için.
İyi bir sohbetin çok lezzetli bir konusu olabilir ama. Not alim.
de.. kaç şişe şarap gerekir ki acep.
Düşünmeye değer.
Şişe sayısını yani:))
Filmi izlemediğim için oradaki durum üzerine edecek bir lafım yok:)
Çekilebilirim.
filmi fena merak ettim, izlememm lazımm acilen:)
bu sorulara cevap mı..hangi insanoğlunun cürmü yeter ki buna ah be maya..kimlerin bedeli ne oranda ödeyeceğini bilmem ama, değişmeyen tek kural, söylenen yalanla ödenecek bedel her daim eşittir:)
bende bu filmi izlemeliyim dedim daha yazı bitmeden.bence gerçeğin bedelini en çok o yalanı söyleyen öder beenmaya.nitekim yalanın yalan olduğunu bilerek yaşayan sadece odur..
fılmı ızlemem lazım.
Filmi gerçekten çok merak ettim. Yarı ilk işim izlemek olucak..
Yalanın bedeline gelince, yalanı bir kişi söyler bedelini herkes öder :(
aşk bir yalan üzerine kurulur elbet, kendini kandırırsın en çok ve en çok kendin çekersin acıyı. sebebide mutlu olmak içindir oysa bu yalanın...
Yalan söylemeyi seçerek lokmayı yumuşatan, gerçeğin bedelini ödememek için ruhunu satan herkes taş olsun bence :))
Ama bu senaryodaki denge biraz ters köşe. Sebastian olmayan Jonah tek bedende hem zalim, hem de mazlum.
Bilemedim şimdi :)
kesinlikle bu filmi izlemeliyim :)
@buraneros: cevabın ancak yaşarken ve yaşatırken verilebileceği, hatta belki o zaman bile eksik geleceği soru halleri olsa gerek bunlar öyle değil mi?
şarap şişesi ve kelime sayısı birbiriyle yarışa girer sanki gibi geldi bana ve bitmez bu sohbet...ama yine edilmeden de bilinmez tabi :))
@suvebeyaz: söyleyenden önce başkalarından çıkar gibi gözükse de o yalanın bedeli en ağırını bir şekilde söyleyen ödüyor elbette...
filme gelince enteresan bir filmdi izlemeni öneririm :))
@pınarpare: izlemeni öneririm ve umarım beğenirsin farklı bir filmdi ve benim çok ilgili çekti :))
@öykü: izle bakalım :))
@bozbek: yarın dedin diye soruyorum izledin mi merak ettim :))
@acıdan_geçtim_güzelleştim: kurulur evet bence de ama bütün yalan bir şekilde en sonunda kuranın üstüne yıkılır işte...
@Sokak Kedisi: o zaman sen de denk gelirsen seyret filmi önce ondan sonra düşüncelerini merak etmekteyim :))
@A-H: umarım hayalkırıklığı yaşamazsın :))
While you were sleeping
i
anımsattı bana film
çok benzer
sen uyurken romantik komedi ve dişil versiyonu
ve mutlu biteni..
masal tadına çevrilmiş hali sanki...
bunca benzetsem de
aslen taban tabana zıtlar aslında
zira burada
yalansa da konu
hayatın gerçekleri var aslında...
@Yazgüneşi: güzel bir anımsatma olmuş sen uyurken...
ve dediğin gibi hem benziyorlar hem de taban tabana zıtlar aslında...
İzleidğim ve çok sevdiğim bir film..
Sevgiler canım..
Takibindeyim.
Bende beklerim.
@Hayat Cafe Tarifleri: izleyen ve hatta benim gibi seven birini görünce çok sevindim :)))
sevgiler :))
Yorum Gönder