“Kızım yasta mısın sanki, neden sürekli siyah giyinip duruyorsun ki” cümlesinin üzerine gülümseyerek kapıyı çekip çıktı evden. Bu sorunun bilinmeyen bir cevabı yoktu, ama her zaman aynı kelimelerle sorulurdu annesi tarafından. Oysa en iyi annesi biliyordu neredeyse siyahtan başka bir renkte kıyafeti olmadığını...Galiba annelerin hoşlarına gitmeyen durumlar hakkında, cevabı bildikleri halde sık sık dile getirmekten hoşlandıkları el altında bekleyen soruları var” diye düşündü otobüse doğru koştururken.
İnsanları mümkün mertebe bekletmemek gibi bir huyu olduğundan para üstünü alarak hemen arkaya doğru ilerleyip oturdu. Madeni paraları bozuk para çantasına, kağıt paraları da değerine göre sıralayıp, gayet düzgün bir şekilde cüzdanına yerleştirdi. Zaman alıcı bir işti bu ama yırtık, katlanmış, buruş buruş paralara dayanamıyordu ve sırf bu yüzden ceplerine para koymadığı gibi cüzdanını da paraların kıvrılmadan düzgün bir şekilde yerleştirilmesi için büyük seçmişti. Koltuğa iyice yerleştikten sonra mp3’ünü çıkartıp yaklaşık 10 gündür araya başka bir şarkı karıştırıp da tadını bozmadan dinlediği şarkıyı buldu. Mp3’ünde o kadar şarkı olmasına rağmen nasıl her seferinde tek bir parçaya odaklanıp uzun bir süre sadece o şarkıyı dinlediğine, o şarkı üzerine düşünüp, senaryolar kurup, cümleler karalayıp kafasında kendi kliplerini çekebildiğine zaman zaman kendisi de şaşırıyordu ama böyleydi işte...
Otobüsten iner inmez arkadaşıyla buluşacağı cafeye gitti. Her zamanki gibi yine buluşma saatinden çok önce gelmişti. Geç kalmaktansa erken gelmek daha iyidir, diye geçirdi içinden ve uygun bir masaya geçip oturdu. Kahvesini söyleyip kitabını çıkardı çantasından. Siyah bir kitaptı bu ama bir dost eli değmişti üzerine, bir dostun yüreğinden gelmişti, belki de bu yüzden çok sevmişti içindeki öyküleri biraz karamsar oldukları halde. Açıp ilk sayfasında yazılan notu okudu bir kez daha. Kitapların üzerine yazmaktan, yazılmasından hiç hoşlanmazdı aslında, satırların çizilmesinden, kitap kenarlarının kıvrılıp bükülmesinden, sayfaların yırtılmasından...Sırf bu yüzden yanında taşıdığı kırmızı bir defteri vardı; kitap üzerinde beğendiği cümlelerin altını çizmek yada birkaç satır eklemek yerine bu deftere not alırdı. Ama işte bir dost eli değmişti ya bu kitabın sayfalarına, ses etmedi, bu seferki gerçekten farklıydı.
Kitabı açıp yeni bir öyküye başlamaya niyetlendi ama öykünün uzunluğunu görüp, arkadaşının gelme saatini hesaplayınca vazgeçti. Başladığı zaman öykünün sonunu getirmeliydi, yarım bırakmayı, bölümü bitirmeden sayfa arasına ayracı koymayı, bir öykünün ortasından devam etmeyi sevmiyordu. İllaki yeni bir öyküden, bir sonraki bölümden hadi o da olmadı diyelim yeni bir paragraftan başlayacaktı. Sadece bu huyu yüzünden arkadaşları teker teker salonu terk ettiği halde ısrarla sonunu getirdiği filmleri, hiç tarzı olmadığını anladığı ve beğenmediği halde 'mutlaka belleğimde yer edecek bir cümle vardır' inadıyla sonunu getirdiği kitapları düşünerek gülümsedi.
Derken telefonu çaldı, arkadaşıydı arayan ve 7 dakikaya orada olacağını haber veriyordu. 7 dakika mı diye düşündü telefonu kapatır kapatmaz, neden 4 veya 8 değilde 7 dakika acaba? Tek rakamlarla arasında nedenini bilmediği ve işin aslı hiç te merak edip sormadığı bir soğukluk vardı. Çift rakamları seviyordu o. Rakamlarla ifade etmesi gereken olası durumlarda tercihleri hep öyle olmuştu. Ha bir de küçük harf takıntısı vardı ki evlere şenlik. Normal şartlarda eğer mümkün olsa sadece küçük harfleri kullanıcaktı, cümle başlarında bile, ki kendi yaşamsal ve yazınsal alanında bunu yapıyordu zaten. Ama buna rağmen cep telefonundan mesaj atarken asla küçük harf kullanmıyordu ve bunun cevabını da tam olarak bilmiyordu.
İşte geldim, diyerek boynuna atlayan arkadaşının sesiyle toparlandı düşüncelerinden. Arkadaşı daha oturmadan her zamanki gibi masayla ilgili yorum yapmaya başlamıştı bile. “Yahu burası boştu ben de buraya oturdum, illa duvar dibi, cam kenarı ve benzeri yerlerde mi oturman gerek. Ne takıntılı insansın sen yaaa benim gibi biraz rahat olsana” diyerek susturdu arkadaşını kendi söylediğine kendisi de inanmayarak. Ve kendisini takıntılı ama hoş bir sohbetin kollarına bıraktı.
*Sevgili aşk böcükleri serzeniş ve kuzu tarafından mimlenmiştim vakti zamanında. Daha yazamadan üzerine sevgili yalnızlık okulu tarafından da aynı mim’i kafama yemiştim. Evet işte garip, takıntılı huylar mimi ve ben. Öncelikle mimi yollayan arkadaşlardan bu gecikme için özür diliyorum. Sonrasındaysa zaman aşımına uğramış bu mimi kimseye paslamadan burada noktalıyorum.
İnsanları mümkün mertebe bekletmemek gibi bir huyu olduğundan para üstünü alarak hemen arkaya doğru ilerleyip oturdu. Madeni paraları bozuk para çantasına, kağıt paraları da değerine göre sıralayıp, gayet düzgün bir şekilde cüzdanına yerleştirdi. Zaman alıcı bir işti bu ama yırtık, katlanmış, buruş buruş paralara dayanamıyordu ve sırf bu yüzden ceplerine para koymadığı gibi cüzdanını da paraların kıvrılmadan düzgün bir şekilde yerleştirilmesi için büyük seçmişti. Koltuğa iyice yerleştikten sonra mp3’ünü çıkartıp yaklaşık 10 gündür araya başka bir şarkı karıştırıp da tadını bozmadan dinlediği şarkıyı buldu. Mp3’ünde o kadar şarkı olmasına rağmen nasıl her seferinde tek bir parçaya odaklanıp uzun bir süre sadece o şarkıyı dinlediğine, o şarkı üzerine düşünüp, senaryolar kurup, cümleler karalayıp kafasında kendi kliplerini çekebildiğine zaman zaman kendisi de şaşırıyordu ama böyleydi işte...
Otobüsten iner inmez arkadaşıyla buluşacağı cafeye gitti. Her zamanki gibi yine buluşma saatinden çok önce gelmişti. Geç kalmaktansa erken gelmek daha iyidir, diye geçirdi içinden ve uygun bir masaya geçip oturdu. Kahvesini söyleyip kitabını çıkardı çantasından. Siyah bir kitaptı bu ama bir dost eli değmişti üzerine, bir dostun yüreğinden gelmişti, belki de bu yüzden çok sevmişti içindeki öyküleri biraz karamsar oldukları halde. Açıp ilk sayfasında yazılan notu okudu bir kez daha. Kitapların üzerine yazmaktan, yazılmasından hiç hoşlanmazdı aslında, satırların çizilmesinden, kitap kenarlarının kıvrılıp bükülmesinden, sayfaların yırtılmasından...Sırf bu yüzden yanında taşıdığı kırmızı bir defteri vardı; kitap üzerinde beğendiği cümlelerin altını çizmek yada birkaç satır eklemek yerine bu deftere not alırdı. Ama işte bir dost eli değmişti ya bu kitabın sayfalarına, ses etmedi, bu seferki gerçekten farklıydı.
Kitabı açıp yeni bir öyküye başlamaya niyetlendi ama öykünün uzunluğunu görüp, arkadaşının gelme saatini hesaplayınca vazgeçti. Başladığı zaman öykünün sonunu getirmeliydi, yarım bırakmayı, bölümü bitirmeden sayfa arasına ayracı koymayı, bir öykünün ortasından devam etmeyi sevmiyordu. İllaki yeni bir öyküden, bir sonraki bölümden hadi o da olmadı diyelim yeni bir paragraftan başlayacaktı. Sadece bu huyu yüzünden arkadaşları teker teker salonu terk ettiği halde ısrarla sonunu getirdiği filmleri, hiç tarzı olmadığını anladığı ve beğenmediği halde 'mutlaka belleğimde yer edecek bir cümle vardır' inadıyla sonunu getirdiği kitapları düşünerek gülümsedi.
Derken telefonu çaldı, arkadaşıydı arayan ve 7 dakikaya orada olacağını haber veriyordu. 7 dakika mı diye düşündü telefonu kapatır kapatmaz, neden 4 veya 8 değilde 7 dakika acaba? Tek rakamlarla arasında nedenini bilmediği ve işin aslı hiç te merak edip sormadığı bir soğukluk vardı. Çift rakamları seviyordu o. Rakamlarla ifade etmesi gereken olası durumlarda tercihleri hep öyle olmuştu. Ha bir de küçük harf takıntısı vardı ki evlere şenlik. Normal şartlarda eğer mümkün olsa sadece küçük harfleri kullanıcaktı, cümle başlarında bile, ki kendi yaşamsal ve yazınsal alanında bunu yapıyordu zaten. Ama buna rağmen cep telefonundan mesaj atarken asla küçük harf kullanmıyordu ve bunun cevabını da tam olarak bilmiyordu.
İşte geldim, diyerek boynuna atlayan arkadaşının sesiyle toparlandı düşüncelerinden. Arkadaşı daha oturmadan her zamanki gibi masayla ilgili yorum yapmaya başlamıştı bile. “Yahu burası boştu ben de buraya oturdum, illa duvar dibi, cam kenarı ve benzeri yerlerde mi oturman gerek. Ne takıntılı insansın sen yaaa benim gibi biraz rahat olsana” diyerek susturdu arkadaşını kendi söylediğine kendisi de inanmayarak. Ve kendisini takıntılı ama hoş bir sohbetin kollarına bıraktı.
*Sevgili aşk böcükleri serzeniş ve kuzu tarafından mimlenmiştim vakti zamanında. Daha yazamadan üzerine sevgili yalnızlık okulu tarafından da aynı mim’i kafama yemiştim. Evet işte garip, takıntılı huylar mimi ve ben. Öncelikle mimi yollayan arkadaşlardan bu gecikme için özür diliyorum. Sonrasındaysa zaman aşımına uğramış bu mimi kimseye paslamadan burada noktalıyorum.
48 yorum:
evden düşünerek çıktığını görmüş, otobüste yanında oturuyormuş gibi okudum yazını. kalemine sağlık :):)
@coffeé: ama takıntılarıma sakın bulaşma emi :))
takıntılarını yirim ben senin :) Cok güzel olmuş bu hikayeli mim :D Cok begendim canım cok cok yşkler cevapladıgın için :)
"alti cizili satirlarin kitaplari" eskiden hic cizmezdim altini satirlarin...kitap boyle alindigi ilk gunku gibi cillop gibi dururdu tertemiz...okunmamis gibi sanki...sonra farkettim ki altini cizdikce kitabin bir karakteri olusuyordu benden parcalar da bulasiyordu...hatta yillar sonra acip bakinca gorecektim o zamanlarda neler dikkatimi cekmisti diye ve bu durumu farkettikten sonra hep cizdim cizmem gerektikce...hatta kenarlara mikro harflerle kisacik notlar bile alir oldum.:)
Guzel ve cok akici bir yazi...keyifle okudum, kalemine saglik.
:):):) çok geç :)
@Yabani Kuzu: canım benim sağolasın sevindim beğenmene. umarım hem sağlığın hem de keyfin düzelmiştir. öperim çok. diğer böcüğe sevgi selam...
@Biraz: aslına bakarsan işin bu kısmı beni de düşündürmüyor değil. yani zamanında nerelere hangi cümlelere takılıp neler karalamışsın, o kitaba kendince neler ekleyip o kitaptan kendince neler çıkarmışsın bunları anlıyorsun altı çizili satırlarda. ama ben hala kıyamıyorum işte napıyım. anca defterime ekliyorum ayrıntılı ve açıklamalı bir biçimde :))
@cofeé: yapma yav :))
ben sanırım o kitabı veren kişiyi biliyorum sessizce fısıldıyım mı?. içime doğuyor.
benim canım ablam diyor ve sarılıyorum sadece. hala çok fazla salya sümüğüm. :) ama yine de biraz daha iyiceyim
@efsa. evet biliyorsun bence de :))
ben seni her halinle seviyorum canım benim salya sümük olsan bile. sevgi böyle değil midir zaten. öperim seni çok ve molur kendini daha fazla üzme :))
Çok güzel öyküleştirilmiş, "garip huylar" durumu oluşmuş. Bazılarını, "aaa bak işte bu bende de var" diyerek okudum. Para olayı mesela... :)
Bir de ben kitap okumaya cildinden başlıyorum, sonra basım tarihleri, kapak düzeni vs. nin olduğu ikinci sayfa, önsöz falan derken kitabı arka kapağına kadar okuyup bitiriyorum. Arka kapağını satın alırken zaten okuduğum halde. Garip! :)
Sevgilerimle...
sevgili beenmaya
Büyük harf küçük harf takıntısı ben de var, öyle yazdığımda özgür hissetmiyorum kendimi.Onun için önce yazıyı alabildiğine yazıp sonra düzeltmeleri yapıyorum.Çizili kitaplar aldığın kişiler hakkında ipucu taşırlar.(Ne kadar meraklıymışım görüyorsun !)Onun için eski kitapçılardan çizili eski kitap almak bana hazineye kavuşmak gibi gelir, dene istersen. Beni de yazınla cafeye kadar götürdün sağol canım sevgilerimle.
Tüm yazını gözümden canlandırarak okudum. Film gib geçti her sahne gözümün önünden. Çok keyifli bir mimdi. Sevgiyle kal canım.
Çok beğendim ben de...
Bir de, şu mp3den şarkı dinlerken kendi klibini çekmek ve binbir türlü senaryoyu kafada canlandırmak olayını her gün yapıyorum ben :)
efsayı okudum buraya geldim ve takıntılarım depreşti, taktım şimdi bişeylere
Şimdi bu bir mim yazısı mıydı ya :) Appa ben bunu mim yazısı olarak hayal etmemiştim :p Genelde senin yazılarını okumaya başlamadan önce fona enstrümantal bir müzik açıyorum :D Bu sefer de açmıştım :p Şaşırdım ve acayip hoşuma gitti :D
Önceden ben de kıyamazdım kitaplarıma. İlk aldığım halini korusun isterdim ve senin kırmızı defterin gibi bir deftere not düşerdim sevdiğim satırları. Ama sonradan satırların altını çizmeyi huy edindim :) Aynı kitabı ikinci kez elime aldığımda çizdiğim satırların bana hissettirdiği şeylerin artık bir öneminin olmadığının farkına varmak hoşuma gidiyor özellikle :)
Bu yazıyı çok sevdim ve kendimden çok fazla şey buldum ; Onca şarkının arasından sürekli bir şarkıya takılmak ve yol boyu onu dinlemek, kitaplarının altını çizerek okumak, biriyle buluşulacağı zaman hep erken gitmek :)
Merhaba, Vili'nin blogundan ulaştım sana.
Yazını okurken aklıma ilk gelen yaşantımızdaki küçük kurallarımız oldu. Kendi kendimize belirlediğimiz ve dışına çıkmamızın neredeyse mümkün olmadığı ne çok kuralımız var.
Ben de bekletmeyi sevmem hiç. Hep erken gider ve beklerim. Ama böyle daha mutluyum.
tek ve hatta asal sayıları tercih ederim ben de mümkün olduğunca.:) diğer takıntılar zor valla zorr:))))
Kendimden çok fazla özellik buldum bu yazıda; listesinde onca müzik varken yol boyu tek bir şarkıya takılı kalmak, kitapların altını çizerek okumak, her randevusuna erkenden gitmek...
Güzel bir yazı olmuş :)
@CHAOTIC: yahu seninki de sağlam bir huymuş yani cildini okumak falan. hani bazen bende meraktan bakarım kaçıncı basımmış falan diye ama bu kadar ayrıntıya dikkat etmem :))
@sufi: ya bak beni tahrik ediyorsunuz alıp çizmeye başlıcam bende kitapları bundan sonra :)) daha önceki cevabımda sevgili biraz'a da dediğim gibi aslında çok ayrı birşey kitabı çizmek, birşeyler yazmak. hele sahaflardan falan aldığınız kitaplarda o kadar çok iz, nefes, düşünce hiz bulursunuz ki o kitap kendi değeri ve anlamı dışında bir sürü anlam ve değer kazanmış olur, çok ağırlaşır hem de çok...ama ben kendi kitaplarıma hala kıyamıyorum işte napıyım :)) sevgiler selamlar benden hemde kocaman :))
@Muhabbet çiçeği: teşekkürler çiçeğim. sevgiyle kal emi :))
@bariisss: eee kardeşim değil misin şaşırmöadım nedense :))
@siminya: heleki efsayı okuyup üzüldükten sonra birşeylere takmamak müümkün mü be siminim...
@CHAOTIC: yahu seninki de sağlam bir huymuş yani cildini okumak falan. hani bazen bende meraktan bakarım kaçıncı basımmış falan diye ama bu kadar ayrıntıya dikkat etmem :))
@sufi: ya bak beni tahrik ediyorsunuz alıp çizmeye başlıcam bende kitapları bundan sonra :)) daha önceki cevabımda sevgili biraz'a da dediğim gibi aslında çok ayrı birşey kitabı çizmek, birşeyler yazmak. hele sahaflardan falan aldığınız kitaplarda o kadar çok iz, nefes, düşünce hiz bulursunuz ki o kitap kendi değeri ve anlamı dışında bir sürü anlam ve değer kazanmış olur, çok ağırlaşır hem de çok...ama ben kendi kitaplarıma hala kıyamıyorum işte napıyım :)) sevgiler selamlar benden hemde kocaman :))
@Muhabbet çiçeği: teşekkürler çiçeğim. sevgiyle kal emi :))
@bariisss: eee kardeşim değil misin şaşırmöadım nedense :))
@siminya: heleki efsayı okuyup üzüldükten sonra birşeylere takmamak müümkün mü be siminim...
@böcük: vallaha bir mim yazısıydı :)) sevindim beğenmene...
bende senin gibi hala kıyamıyorum ama bu gidişle çizmeye başlıcam galiba dur bakalım :))
@Tuana: sevindim beğenmene ve de hoş geldin ne çok ortak yanlar var aslında hayatlarımızda öyle değil mi sevgimle :))
@IHLAMUR: bir başka güzel yürekli insanın sayfasından geldin demekki hoş geldin :))
evet dediğin gibi kendi kurallarımız olduğunda çok da fazla uyum anlamında sorun yaşamıyoruz aslında. ama ne zaman başkalarının kuralları girdiğinde işin içine çatışma o an başlıyor işte...teşekkürler sevgiyle...
@delii: ama sen beni her halimle seviyorsun değil mi :))
@Tuana: tekrar teşekkürler sevgili Tuana. sanırım yorumun iki kez gelmiş silemedim de bir türlü :))
takıntılarına hasta oldum.aynıları bendede mevcutta ondan.birde bende kapı kontrolü var.10 kez kapıyı kilitledımmi dıye bakarım arabanın..dışarıdan izleyen bırısıde dıyordurki manyakmı bu kadın..kapıyı acmayamı çalışıyor.bılmıyor ki kilitledım .kontroldeyim..
bazen bu takıntılar ıyı olmuyo.
ömrunu yıyorlar...
@elif: :)) o kapı kilitleme olayı bende zaman zaman oluyor ama çok sık olmadığı için yazmadım buraya. yalnız değilsin yani :))
Kusur mu bunlar be.. Güzellik olsa gerek bence :)
@Brajeshwari: gören gözler güzelse öyledir tabi :))
Ben bu öyküyü bir yerden çıkaracağım ama nerden...
Not: kitapları çimek güzeldir...Hele içine yol notları döşemek ayrı bir keyiftir...
"bir yol üstü notları bunlar
geçmişin acılarına üstü çizilmiş yazılar
gülüşlerine gizlediğin yenilgilerine
bir patika yol tavsiyesi
biliyorum içinde seni zehirleyen
acıları dökmek istiyorsun
kesişen sözcüklerle sarıp sarmalıyorum seni
bunlar bir dostun sana ulaştırmaya çalıştığı mutluluk otobanı
korkma yürü
yolun sonunda yeni düşlerle bekliyorum seni"
@yalnızlık okulu: alla alla bak sen nerden çıkarıyorsun canım. düştür senin gördüğün olsa olsa ama bir o kadar da gerçek :))
ben bu hayali düşlemiştim dimi, sessizce fısıldıyorum :)
@efsa: senden bişi kaçmıyor zaten küçük hanım :))
daha yeniyim buralarda, çok fazla şey okumadım, ama ilk defa okuduğum bir mimden bu kadar keyif aldım :)
bu okuduğum ikinci yazındı; hemen 3. yazına geçiyorum. mimlerin bile bu kadar akıcı ve güzelken; diğerlerini okumak için sabırsızlanıyorum :)
@feanor: o zaman hoşgeldin aramıza diyorum bende sana ve çok teşekkür ediyorum güzel sözlerin için :))
takık bir durum göremedim ben..
benim "7.56 dakka sonra geliyorum" " 24.86 yaşındayım" dememde de bi dingillik var o zaman sana göre..neyse..
kitapların turşusunu mu kurcan napcan.. bak ilerde meşur biri olursan okuduğun kiaplardaki notların çok para eder müzayedelerde.. salt seperate bir deftere yazınca aynı efekt oluşmuyo malumun..
bi de şimdi sen uyuz uyuz kitaplar okuyosundur.. hani böle entel dantel takımdansındır.. hani böle.....
@zırtopoz: eh be arti sen demedin mi bana terazi yükselen başak ıyy iğrenç bir bileşim diye. bende böyle bişiyim işte napıyım :))
sana gelince senin gibi bir zat-ı muhtereme lafım yok olamaz da. zira sana yazdığım ama senin kaale alıp da cevap vermediğin yorumumda da belirtmiştim ki sen türünün son örneklerinden biri olduğun için her yaptığın, her düşündüğün müstehaktır :))
yazı "*Sevgili aşk böcükleri serzeniş ve..." kısmına kadar 6 paragraf :)çift...
bendeki takıntı bir "şey" söylendiğinde o şey hakkında onlarca düşünce, nasıl ne sahi mi peki vs sorularının oluşması...
takıntılar yormaz mı...ama olsun,bazen gerekli...eden çıkarken kapıyı hafifçe çeker ama kapı kapanmaz,sonra ikincisinde kapanır..böylece evden çıkınca kapıyı kapamışmıydım diye sormam :)gibi;)
o mp3 deki şarkı?
beni uzun zuun saatlerce alan, bunu haftalarca aylarca sürüdrebileceğim tek şarkı:ben kimim-candan erçetin
@beyazmavi: fazlası, ağırı, zorlusu yorar elbet :))
@beyazmavi: tahmin ettim :)
sen şimdi hala 7 ye soğuğum de de alayım ifadeni :))
@7.oda: canım benim bu senden önceki bana ait. şimdi senden sonrasını yaşıyorum. barıştım tek rakamlarla ve de en çok 7'yi seviyorum :))
nasıl ama :))
süper :))
@7.oda: takıntılarım mı :))))
beenmaya'nın kitapların altını çizmek yerine KIRMIZI DEFTERe not aldığı defter, bu bloğun ismi olan KIRMIZI GÜNLÜK değildir inşallah??
Ben de kendi takıntım hakkında yazayım mı?
4. paragraf 4. satırın başı(hiç de)
5. paragraf 3. satır(ben de buraya oturdum)
sırf bu -de, -da takıntısı yüzünden herhangi bir yazıyı doğru düzgün okuyamıyorum; ister düzgün yazılmış olsun, ister olmasın. Bu -de,-da yazımı hatalarını bulmak ve ayıklamaktan yazıda ne anlatılıyor ona konsantre olamıyorum ki! (Ha bu arada -ki takıntım da var. Ayrı yazılan ve bitişik yazılan -ki.)
Diğer yapılan hataları da görüyorum ama onları umursamıyorum, onlar önemli değil benim için. Varsa yoksa de,da ve bir de 'ki'. Aslında kurtulmak da istiyorum bu takıntıdan ama o benim peşimi bırakmıyor ki! Bi önerisi olan var mı takıntıdan kurtulmakla ilgili? Büyü filan yaptırsak hani, faydası olur mu ki acep?? ::))
---------------------------------
mümkün olsaydı sadece küçük harfleri kullanacaktıysa neden blogunda da sadece küçük kullanmıyor beenmaya?(gerçi yorumlara verdiği küçük harfli cevaplara diyecek yok, burada kendi kendini doğrulamış. İspat etmiş bahsettiği takıntısını. Fakat blog yazılarında kimden/neyden çekiniyor acaba?)
@Ercan DÜZGÜN: yok o defter "kırmızı günlük" değil. onun hikayesi daha başka :)))
paragraflar konusunda sanırım bir hata var "ben de buraya oturdum" 6.paragrafta mesela ama ben baştan sona okuyup da yazıyı gördüğüm hataları düzelttim sevgili Ercan belki yine gözümden kaçmış olabilir tabi.
valla ben şahsım adına senin bu takıntından gayet memnunum bahaneyle hatalarım düzeliyor işte daha ne olsun ama senin memnuniyet dereceni bilemem tabi :))
küçük harf konusuna gelince elbette kimseden çekincem yok blog benim blogum sonuçta ama yine de mümkün mertebe kurallara dikkat etmek istiyorum. bakma "de" "da" konusunda fazla hata yapıyorum ama bari diğer imla kurallarına uyayım öyle değil mi :)) hem nasılsa dediğin gibi yorumlarda ve sol sütunda yer alan bölümlerde küçük harf hevesimi gideriyorum bir şekilde bu da bana yetiyor işte :)))
teşekkür ederim sevgiler...
onun hikayesi daha başka dediğin hikaye, bu blogun bir yerlerinde anlatılıyor mu?
Not:Lütfen sadece evet ya da hayır ile yanıt veriniz.
@Ercan DÜZGÜN: cevap veriyorum; hayır...
:)))
Yorum Gönder