Pages

DUVAR

9.06.2009
Pencerem salonlarına açılıyor. Onların yatak odasından da bizim arka odayı çok rahat görmek mümkün. Balkonlarıyla mutfağımız arasındaki mesafe ise neredeyse bir adımlık. Bu kadar dibdibeyiz yani. Ama orada, yani neredeyse içiçe yaşadığımız karşı apartmanın 4. kat dairesinde kimlerin yaşadığını, kaç kişi olduklarını, nereli olup nelerden hoşlandıklarını bilmiyorum. Ve eminim ki onların da bizimle ilgili herhangi bir bilgileri yok.

Sabah işe gelirken yol üzerinde kafamdan geçenler bunlar. Neredeyse boş bulunan her yere, daha hazırları onlara hayat verecek nefesleri içlerine dolduramamış boş boş bekliyorken, büyük bir hızla yeni yeni binalar dikiliyor. Binalar arasında adım atılacak boş bir alan bırakılmıyor, o kadar içiçe ki her şey; sanki bütün sokak hatta cadde tek ve kocaman bir ev ve herkes hep beraber aynı evin içersinde yaşıyormuş izlenimi uyandırıyor insanda. Aynı evin içersinde yaşayan ama birbirine bir o kadar da uzak, yabancı kişiler...

Hatırlıyorum da kapıların yok sayıldığı, kendi çocuğunu evinde bulamayan bir annenin gideceği ilk adresi bildiği, komşuluktan öte duyguların var olduğu günlerde vardı bir zamanlar. Bu kadar çok, bu kadar içiçe, bu kadar yakın değildi oturduğumuz binalar ama bizler çok, içiçe ve yakındık; dosttuk, komşuyduk, bir şekilde birbirinden haberdar olan insanlardık en azından...Bir maniniz yoksa akşam size geleceğiz’lerden, kapı önünde karşılaşmalarda yüzlerde beliren içten gülümsemelere, evde pişen aşın paylaşımından boş gönderilmeyen tabaklara kadar daha samimiydi herşey. Aynı düşünmüyor olsak bile aynı dili konuşuyor olmanın, insan olmanın hoşgörüsü vardı her birimizde. Sevgi vardı, hiç olmadı saygı vardı mecburiyetten uzak, içten gelen, sadece büyüklere değil her yaştan, her kesimden insana gösterilen.

Şimdi ise daha dün akşamdan kulaklarıma asılı kalmış cevaplayamadığım sorular var aklımda beni rahatsız eden; apartman kapısının anahtarını unutmuş olduğumdan dolayı bir komşunun ziline bastığımda ve bana “kim” olduğum sorulduğunda pek de inanarak söylemediğim “komşunuz” cevabı ve 3 numaralı dairenin yine aynı inanmazlıkla bu cevap karşısında bir süre sessiz kalışı...

Sahi kimdik biz? Kimdik o zamanlar ve kim olduk, neye dönüştük şimdilerde? Ne değişti o günlerden bugüne; aynı binada yaşayan ama birbirinden hiçbir şekilde haberdar olmayan, yanyana geçerken bile şüpheli bakışlarla birbirini süzen insanlar mı oluverdik sadece. Tehlike anında kurtarılacak ilk şeyler arasında bile birbirinin gözünde yeri olmayan kişiler miyiz artık? Aynı sokaklarda aynı adımları atarken, birbiri hakkında sadece dış görüntülerinden yola çıkarak önyargılarda bulunup direk “öteki”leştirdiklerimiz miyiz? Bu yüzden mi bu kadar az, bu kadar uzak ve soğuğuz birbirimize?

Ben dışımızda yükseliyor sanıyordum binalar, üstelik dibdibe birbirine çoğu zaman rahatsız edecek kadar yakın. Ama asıl duvarlar içimizde yükselttiklerimizmiş aslında gün ve gün. İçimizde ördüğümüz duvarlarmış bizleri her gün biraz daha uzaklaştırıp birbirimizden, aramıza aşılmaz setler koyan. Ve eğer böyle giderse çok değil, kısa bir süre sonra, kendi yaptığımız, yükselttiğimiz incelikten, gerçeklikten, insanlıktan uzak, altı boş duvarların altında kalacağız, kendimizi kendimiz bile kurtaramadan...


Görsel: Deviantart

32 sayfa ekleyen:

Evren dedi ki...

7 yaşına kadar oturduğumuz apartmanın en üst katındaki iki dairenin karşılıklı olarak kapılarının tüm gün açık oluşları takılı kaldı aklıma... okuyan için içtenlikli günlerden kalan bir tebessüm sadece belki ama hayır yaşayan için hayata her daim içtenlikle bakabilmenin ilk çakıl taşı belki de...

Vladimir dedi ki...

İnsanların birbirlerine tahammülü kalmadı, o yüzden bunca cinayet haberi üçüncü sayfalara sığmaz oldu. "Nasılsınız", "Günaydın" gibi sözleri ettiğimiz için bile ciğerimizi deşebilecek insanlarla bir arada yaşıyoruz. Tehlike sinyalleri bence çok yüksek sesle çalıyor.

Seyyah dedi ki...

eskiden "selam verdik borçlu çıktık" derdi insanlar.. şimdilerde borçlu çıkmamak için selam vermez oldular. annem, eskiden kapıların sadece gece yatarken kilitlendiğini söylediğinde şaşırmıştım. şimdi ise çalınan kapının açılmadığını duymak ve bilmek bile şaşırtmıyor.

Adsız dedi ki...

cam fanus içinde yaşıyoruz. öyle ki öteleri görüp dokunmuyoruz. böyle olunca kapı çalmak.....

çalma kapıyı, çalarlar kapını diye bir atasözümüz bile var:)

ELİF dedi ki...

Sabaha huzurla günaydın desek,yolumuzun üstünde karşılaştıgımız,hiç tanımadığımız insanlara,gözlerinin içine baka baka günaydın desek,merhaba desek.
Olmuyor...
Ben bir zamanlar denedim,tanımadığım insanlara günaydın demeyi,karşılığını da alıyordum,arada üç-beşi karşılık vermıyordu,verenlerde beni mutlu ediyordu...

Şimdi kendi kafesimizde yaşamaktan,dışarıya boynumuzu uzatmaya korkuyoruz...

Yeşim Özdemir dedi ki...

Ben küçükken karşımızdaki iki katlı evde oturan bir Muzaffer Teyze vardı. Balkondan balkona annemle top oynarlar, birlikte sinemaya giderlerdi. Beni hep "Şekerparem" diye severdi. Ben de bana neden fare dediğini anlayamasam da onu üzmemek için sesimi çıkartmazdım. Şimdiki çocukların böyle bir anısının olamayacağı gerçeği ne kötü!

Ateş Böceği dedi ki...

hiç unutmuyorum komşularımızdan birisinin çok paraya ihtiyacı vardı çocuğu hastaydı bütün kadınlar kocalarına bile söylemeden kendi aralarında parayı toplayıp vermişlerdi ve aynı şekilde devam etmişlerdi hayatlarına yıllardır aynı semtte otururm ve hiç kimseyi tanımam eskiden evde şeker bittimi elimde bardakla ödünç şeker isterdim evde güzel yemek piştimi kokmuştur al şunu fadime teyzene götür denilirdi şimdi ise değil komşu akraba olduğun insanalardan bile çekinir olduk evet Mayam duvarlar dışımızda değil aslında içimizde ve yazık ki bu duvarları biz büyüttük kendi ellerimizle


sevgilerimle öperim seni çokk

Belgin dedi ki...

Mayam, ne kadar haklisin söylediklerinde, duvarlar aslinda kendi icimizde. Benim buralarda en cok özledigim sey, cocuklugumdaki komsuluk iliskileri. Ben buralarda bunu birazcik olsada basardim, Alman komsularimla. Kapilarimiz acik, cocuklarimiz beraber oynuyor, bazen yemeklerimizi paylasiyoruz. Cocuklar kimin evindeyse orada doyuruluyor:))

aysema dedi ki...

Sevgili Beenmaya,

Ne yazık ki giderek uzaklaşıyoruz birbirimizden. Oysa daha dün gibi sözünü ettiğin o günler.

Komşularımızla ilişkilerimiz aileden yakındı. Sorunlarımızı onlarla paylaşırdık. Hiç unutmuyorum, çocuklarım yeni yeni bizim yediklerimizden yemeye başladığında komşular taze pişirdikleri yemeklerden bir tabak da onlara getirirlerdi.

Şimdilerde yazlıkta aynı dostluğu, yakınlığı yakaladık çok şükür. Yeğenim konuk geldiğinde(tatlı seviyor diye) komşum bir tepsi baklava yapıp getirmişti.İnanılır gibi değildi. Habersiz konuklarımız gelince de hızır gibi yetişiyorlar biliyor musun? O nedenle çok seviyorum yazlık evimizi ve komşularımızı...

Sevgiler...

ege* dedi ki...

Küçük yerlerde herkes birbirini tanır ama mekan genişledikçe tanışıklıklar azalır,a sizde kimsinizler olurya,bunu tam çürütebilecek bi yerdeyim,site hayatı başkadır zaten hep derim:)Burda tanımayan yok birbirini.Yeni taşınanlarda kısa sürede ahbap olur.Canın sıkkın olur başını eğip önüne yürümek istersin bazen bakmadan kimseye,o mesela imkansızdır.Şahsen tanımadığın biri bile çıkarsa en azından bi günaydın denir,biyerden birinin bişeyidir o zaten.Her an ilkokuldan bir arkadaşla karşılaşılabilir,evde sakin otururken heran kapı çalınıp birsürü insan çaya gelmiş olabilir.Gecenin ikisi bile olsa bi fincan şeker istenck komşu bulunabilir.Şanslıyım bu konuda ben:)

Hayalbemol dedi ki...

Koca binalar arasında küçücük kalmış kişilikler, harika anlatım.

cinar dedi ki...

biz çocukken hep sokakta oynardık. şimdikiler hem artık oynanacak bir sokak olmadığından, hem oynayacak bir arkadaşları olmadığından hem de ailesinin herkese olası katil vs gözüyle bakıp çocuğunu koruma içgüdüsü yüzünden evden çıkmıyorlar. ta en başından örülüyor yani bu duvarlar.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Çevremize örülen duvarları kalbimize de örmeye başlayınca bozuldu ya her şey Beenmaya'cığım.

Arzu Eylem dedi ki...

gün gelecek bir deprem olacak yıkılacak tüm binalar... Öyle bir an gelecek ki hiç kimse duvarlar öremeyecek bir daha... Çünkü yıkılan bir şeyin yerine aynısı inşa olmaz. Ama insanlık bunun ayrımına varacak olgunluğa ulaşamadı henüz... Kim bilir belki bir gün mutlu olmayı önce kendimiz için isteyip, sonra herkes mutlu olamadığında mutlu olamayacağımızı farkedeceğiz. Bir umut ya da bir dilek ama böyle düşünmek istiyorum Mayam:)

coffeé dedi ki...

zaman geçtikçe herşeye ulaşılabilirliğimiz artıyor gibi geliyor, ama duvarları eritemiyoruz. gitgide yalnızlaşırken, güvenemezken, tahammülsüzken...

sufi dedi ki...

Sevgili beenmayam
Gitgide insanlarla uzaklaşırken birbirimizden, duvarlarımız ara boşluk vermeden yaklaşıyor birbirine.Ve hatta labirente dönüyor sokaklarımız.Biz dışa kapılarımızı kapattığımız için mi bu durumdayız, yoksa onlar kapattığı için mi diye benim de kendimi sorguladığım çok olmuştur.Yok, yok bütün suç bizim biz gülümsedik ve hatır sorduk da cevapsız mı kaldık? HAYIR.Hadi biryerlerden başlayıp yayalım gülümsemelerimizi.Sevgilerimle.

İDEA dedi ki...

İNSAN ÖNCE KENDİNDEN UZAKLAŞIR.SONRA BAŞKALARINDAN.İŞTE DUVARLAR BURDA BAŞLAR,VE İTİNAYLA ÖRÜLMEYE DEVAM EDER.TAA Kİ BİZ FARKEDİP YIKMA GÜCÜNÜ KENDİMİZDE BULANA KADAR.

beenmaya dedi ki...

@Evren: benimde sonrası çok trajik bir şekilde biten bir komşuluk hikayem var ki onu da yazacağım birgün. iyisiyle kötüsüyle gerçek bir komşuluk hikayesi...

@Vladimir: günaydın veya nasılsın gibi gayte doğal sıradan iki cümlenin bile cinayet nedeni olduğu bir dönemde yaşıyoruz artık ne yazık ki...

@Nily: gerçekten de öyle artık kapılar açılmıyor bile ve sen ne çalana kızabiliyorsun ne de kapısını açmayana...

@Şebnem: aynen öyle ve bu cam fanuslar kendi sonumuz gibi olacak öyle hissediyorum...

beenmaya dedi ki...

@Elif..den: bende çok yaşa diyordum bir ara yanımda hapşıranlara ve bir uzaylıymışım gibi bakışlarla karşılaşıyordum hemen...

@Yeşim: şimdiki çocuklar karşı komşularını olası bir düşman şeklinde tanıyorlar ne yazık ki...

@Ateş Böceği: büyük şehirlerde artık böyle şeyler kalmadı ama daha küçük yerlerde az da olsa bu sıcaklık, samimiyet devam ediyor neyse ki...ve evet asıl duvarlar kendi içimizde ve onları yıkmadığımız müddetçe hiçbir şey değişmeyecek ne yazık ki...öpücükler benden :))

@Belgin: ne mutlu sana az da olsa hala yaşayabiliyorsun demek...

beenmaya dedi ki...

@aysema: büyük şehirlerdeki kopukluk neyseki daha küçük olan yerlere henüz ulaşmadı. ve sizde hala böyle ilişkiler yaşayabilen şanslı azınlıktan birisiniz demek ki ne mutlu size...

@ege*: şansınız devam etsin dilerim hep bu şekilde. sanırım bende şansımı kendim yaratmak adına küçük bir yere taşınacağım bu gidişle :))teşekkürler sevgiler...

@Hayalbemol: öyle değil mi sahiden de ve asıl duvarlar kendi içimizde...teşekkürler sevgiler...

@cinar: en başından ve içlerindeki en önemli yere örülüyor hem de sonrasında yıkma şansı yok denecek kadar az oluyor ne yazık ki...

beenmaya dedi ki...

@özlem: aynen öyle arkadaşım...

@Arzu: bu umuda ve dileğe canı gönülden katılıyorum masal prensesim...

@coffeé: yakınken aslında çok uzak olmanın tanımını yaşıyor gibiyiz öyle değil mi...

@sufi: aynı buradan yaptığımız gibi öyle değil mi...biz herşeye rağmen verelim tebessümlerimizi ışık eninde sonunda karanlığa galip gelecektir. kocaman sevgiler...

beenmaya dedi ki...

@İDEA: işte ya bir gün gelir de o gücü bulamazsak kendimizde ya da bulup da yıksak bile duvaların ardında kimse kalmamışsa...

İDEA dedi ki...

İŞTE O ZAMAN YIKTIĞIMIZ DUVARLARIN YERİNİ KOCAMAN BİR BOŞLUK ALIR.BİR HİÇLİK GİRDABINDA SÜRÜKLENİR GİDERİZ.NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMEYEN BİR YOLCU GİBİ.

beenmaya dedi ki...

@İDEA: o zaman çok geç olmadan denemeli...

nox dedi ki...

çarpık yapılaşma ve üzgünüm ki doğa bunun intikamını depremle alabilir; şehirciliği,estetiği,çevre ile uyumunu bir yana bırakıp sağlmlığı konusu bile ayrı sıkıntı...gel sana,ailene bizim köyden ev alalım (tamam bizxim köy olmazda başka bir köy olur,yeşili yeşil,suyu su, günü gün; ne saatlerce otobüs ile işe gitmek var, ne hormonlu meyve)

binalar yaklaştıkça insanlar uzaklaştı;doğru tesbit..komşu,devir böyle devir.sen yinede tebessümle selamla gördüklerini,yüz aşinalığı olanları.

öteki denilen aslında "ben" denilenin ta kendisi..köyün mezarlığında gezerken şu babaannenin amcası, şu anneannenin halası vs dendiğinde beraber aynı köyü bir ev yapmış,beraber yanyana tanıdıklık içinde yatıyorlar düşüncesi,bir başka şey ,his..

tom kurus'un köy filmi gibi geçmiş yerleşkelere, yaşam tarzlarına dönecek bu taş yığınından-iç,dış- bunalanlar..

bu yazının ilk yayın tarihini okuyunca(1 haziran 2010) komşuma daha önce bu konuda yorum yaptım mı diye merak ettim.

kutlu engin sağlıcakla kal

beenmaya dedi ki...

@beyazmavi: ama görüyorum ki o günden bugüne hiçbir şey değişmemiş ne yazık ki öyle değil mi. hatta gitgide daha da uzaklaşıyoruz birbirimizden...

nox dedi ki...

Hediye :)

Zeynep Casalini - Duvar

Seninle bir daha aynı yolda yürümem
Seninle yürüyene yolda tuzakların var
Bir daha asla dokunmam tenine
Senin teninden önce duvarların var
Ben o duvarlara çarpa çarpa
Nasır tuttum
Ağlaya ağlaya
Yosun tuttum
Derin bir nefes alır gibi batıyoruz
Yükümüz ağır
Yeni bir söz söylemek için
Ölmek mi gerekir
Hadi bir cesaret
Sen de taşın altına koy elini inadına inadına
Sevişmeli bağır çağır

beenmaya dedi ki...

@beyazmavi: teşekkürler :))

nox dedi ki...

Maya, ilginç bir tesadüf mü; bu duvar yazısını da yaklaşık 1 yıl önce yazmışsın.
bir yılda çok ama çok kötüye gitme yok,asıl Allah nasip ederde 60 yıl sonra nasıl oalcak komşuluklar :))

gerçi sen hangi deniz kenarı, dağ başı, kır yanına gidiyorrsan oralara tüm sevdiklerimle gitmek isterim;komşu oluruz belki :)
merhaba komşu :)

nox dedi ki...

bilirsin bu şarkıyı....

Duvarları maviye boyadım
Maviyi çok seversin
Penceremde menekşeler dizili
Sularken şarkı söylersin
Gramafon da eski alaturka
Hoşuna gider bilirim

sırf seviyor diye maviye boyamış ama duvar duvardır sonuçta...belki pencereleri açıp maviyi gökyüzüne boyasa...

benden de sana duvarsız teşekkürler :))

beenmaya dedi ki...

@beyazmavi: :))))

beenmaya dedi ki...

@beyazmavi: blogspotun azizliği olmalı bu yorumun daha yeni geldi bana :))