Günün yoğunluğu arasında elimden geldiğince haberleri takip etmeye çalışıyorum. En çok da yüzümde kocaman bir tebessüm ve mutlulukla Şilili madencilerin kurtarılış haberlerini...
“Tam 69 gündür yerin 622 metre altında mahsur kalan Şili’li 33 madenci birer birer özgürlüğüne kavuşuyor. “Anka Kuşu” adı verilen ve özel olarak yapılan bir kapsülle şu ana kadar 7 kişinin çıkarıldığı kurtarma çalışmaları tahmini olarak 36 saat sürecek. Madencileri Devlet Başkanı Pinera ve Madencilik Bakanı Golborne’un yanısıra madencilerin yakınları ve 2 binden fazla gazeteci karşılıyor.”
Kendi madencilerimiz geliyor sonra aklıma. Daha birkaç ay önce kaybettiğimiz canlar...O günlere dair yaşananları, yazılanları, söylenenleri okuyorum da yüzüm düşüyor bir anda, tebessümüm donup kalıyor. Ne mutlu Şilili madencilere, diye geçiriyorum sonra içimden. Ne mutlu onlara ki kaderlerinde bizim madencilerimiz gibi ÖLÜM yokmuş!
***
Başbakanımız; “Grizu patlamaları maden ocaklarının tabii bir parçasıdır. Bunları yüzde yüz önlemek mümkün değildir. Bunu tekrar söylüyorum bu mesleğin kaderinde vardır.” derken haklı aslında. Adı telaffuz edilmiyor olsa bile, yeraltı maden ocaklarında çalışıyor olmanın kaderinde “ölüm” ne yazık ki vardır. İşte Türkiye Maden İşçileri Sendikası tarafından açıklanan ve pek çoğunu bildiğimiz, yeraltı maden ocaklarında iş kazalarını “kader” yapan nedenlerden bazıları:
*Özel sektörün “önce üretim, önce kar” anlayışının, en küçük bir ihmalin bile toplu ölümlere yol açtığı yeraltı maden ocaklarında iş kazalarına davetiye çıkartması,
*Devletin iş sağlığı ve güvenliği denetimi ve yaptırımlarındaki yetersizlik,
*Maden ocaklarındaki denetim yetersizliği; fenni nezaretçinin işverene bağımlı yapısının sürmesi, yerinde ve sürekli denetimin etkili kılınmaması,
*İş sağlığı ve güvenliği mevzuatındaki yetersizlikler; ILO’nun konuyla ilgili 176 sayılı sözleşmesi Türkiye tarafından onaylanmamış ve dolayısıyla uluslararası standartlar mevzuata yerleştirilmemiştir.
*Özelleştirmeler; özelleştirilen maden ocaklarında iş kazaları artmıştır, istatistiklerle somuttur.
*Taşeronlaştırma/Rödevans; toplu ölümlü iş kazalarının meydana geldiği kömür ocaklarının büyük çoğunluğu taşeronlarca işletilmektedir.
*Sendikal Örgütsüzlük; sendikal örgütlülük yerinde ve sürekli denetim demektir. Son dönemde iş kazalarının meydana geldiği ocakların hiçbirinde sendikal örgütlülük yoktur.
Bunlar yeraltı maden ocaklarında önlenebilir olan iş kazalarını “kader” haline getiren nedenlerden sadece birkaçı. Ve bu nedenlerden ötürü, TTK Genel Müdürlüğü istatistik verilerine göre kömür ocaklarında 1955-2009 yılları arasında yaşanan iş kazalarında 2687 işçi hayatını kaybederken 326321 işçi ise yaralı olarak kurtuldu.
İş kazaları bakımından Türkiye en güvensiz ülkeler sıralamasında başı çekmekte; ülkemiz dünya sıralamasında 3. ve Avrupa sıralamasında ise 1. konumda. Anlaşılan o ki; Avrupa ve dünyada çok fazla esemesi okunamayan “kader” iş kazaları bakımından Türkiye’de ağlarını örmüş durumda. Böylesi bir kader sadece bizim işçilerimizin alınlarında yazılı, böylesi bir kötü talih sadece bizim işçilerimiz için kaçınılmaz...
Peki ya şimdi ne olacak? Bu ağın içersine daha nice canların takılmasına sessiz kalıp kaderimize boyun mu eğeceğiz? Yoksa iş kazalarının “kader” olmaktan çıkartılması için yetkililerin ve sorumluluların gerekenleri bir an önce gerçekleştirmesi adına elimizden geleni yapıp sesimizi mi yükselteceğiz?
*İlk yayın tarihi: 21/05/10
**Görsel: Buradan alınmıştır.
“Tam 69 gündür yerin 622 metre altında mahsur kalan Şili’li 33 madenci birer birer özgürlüğüne kavuşuyor. “Anka Kuşu” adı verilen ve özel olarak yapılan bir kapsülle şu ana kadar 7 kişinin çıkarıldığı kurtarma çalışmaları tahmini olarak 36 saat sürecek. Madencileri Devlet Başkanı Pinera ve Madencilik Bakanı Golborne’un yanısıra madencilerin yakınları ve 2 binden fazla gazeteci karşılıyor.”
Kendi madencilerimiz geliyor sonra aklıma. Daha birkaç ay önce kaybettiğimiz canlar...O günlere dair yaşananları, yazılanları, söylenenleri okuyorum da yüzüm düşüyor bir anda, tebessümüm donup kalıyor. Ne mutlu Şilili madencilere, diye geçiriyorum sonra içimden. Ne mutlu onlara ki kaderlerinde bizim madencilerimiz gibi ÖLÜM yokmuş!
***
Başbakanımız; “Grizu patlamaları maden ocaklarının tabii bir parçasıdır. Bunları yüzde yüz önlemek mümkün değildir. Bunu tekrar söylüyorum bu mesleğin kaderinde vardır.” derken haklı aslında. Adı telaffuz edilmiyor olsa bile, yeraltı maden ocaklarında çalışıyor olmanın kaderinde “ölüm” ne yazık ki vardır. İşte Türkiye Maden İşçileri Sendikası tarafından açıklanan ve pek çoğunu bildiğimiz, yeraltı maden ocaklarında iş kazalarını “kader” yapan nedenlerden bazıları:
*Özel sektörün “önce üretim, önce kar” anlayışının, en küçük bir ihmalin bile toplu ölümlere yol açtığı yeraltı maden ocaklarında iş kazalarına davetiye çıkartması,
*Devletin iş sağlığı ve güvenliği denetimi ve yaptırımlarındaki yetersizlik,
*Maden ocaklarındaki denetim yetersizliği; fenni nezaretçinin işverene bağımlı yapısının sürmesi, yerinde ve sürekli denetimin etkili kılınmaması,
*İş sağlığı ve güvenliği mevzuatındaki yetersizlikler; ILO’nun konuyla ilgili 176 sayılı sözleşmesi Türkiye tarafından onaylanmamış ve dolayısıyla uluslararası standartlar mevzuata yerleştirilmemiştir.
*Özelleştirmeler; özelleştirilen maden ocaklarında iş kazaları artmıştır, istatistiklerle somuttur.
*Taşeronlaştırma/Rödevans; toplu ölümlü iş kazalarının meydana geldiği kömür ocaklarının büyük çoğunluğu taşeronlarca işletilmektedir.
*Sendikal Örgütsüzlük; sendikal örgütlülük yerinde ve sürekli denetim demektir. Son dönemde iş kazalarının meydana geldiği ocakların hiçbirinde sendikal örgütlülük yoktur.
Bunlar yeraltı maden ocaklarında önlenebilir olan iş kazalarını “kader” haline getiren nedenlerden sadece birkaçı. Ve bu nedenlerden ötürü, TTK Genel Müdürlüğü istatistik verilerine göre kömür ocaklarında 1955-2009 yılları arasında yaşanan iş kazalarında 2687 işçi hayatını kaybederken 326321 işçi ise yaralı olarak kurtuldu.
İş kazaları bakımından Türkiye en güvensiz ülkeler sıralamasında başı çekmekte; ülkemiz dünya sıralamasında 3. ve Avrupa sıralamasında ise 1. konumda. Anlaşılan o ki; Avrupa ve dünyada çok fazla esemesi okunamayan “kader” iş kazaları bakımından Türkiye’de ağlarını örmüş durumda. Böylesi bir kader sadece bizim işçilerimizin alınlarında yazılı, böylesi bir kötü talih sadece bizim işçilerimiz için kaçınılmaz...
Peki ya şimdi ne olacak? Bu ağın içersine daha nice canların takılmasına sessiz kalıp kaderimize boyun mu eğeceğiz? Yoksa iş kazalarının “kader” olmaktan çıkartılması için yetkililerin ve sorumluluların gerekenleri bir an önce gerçekleştirmesi adına elimizden geleni yapıp sesimizi mi yükselteceğiz?
*İlk yayın tarihi: 21/05/10
**Görsel: Buradan alınmıştır.
32 yorum:
Hayır..
Hiç birşey olmamış gibi davranıp sadece çiçekten ve böcekten yazıp,konuşacağız.
Maalesef...
Şili'de kurtarılan madencilerden biri de Osman isimli Türk madenciymiş. Zümrütüanka ile kurtarılmış.
Buradakiler ise kader kurbanı. Tek seçenekleri dua etmek...
Ben de yazdım bu konuda.
Sevgilerimle...
Zor iş , Allah yardımcıları olsun :/
Kurtulduklarına cok sevındım
ama ne ılkler
ne de son ne yazık kı...
Bırak zavallı işçilerin hayatına verilen önemi, dün gece geç saatlerde tv'de canlı yayında Özal'ın ölümü konuşuluyordu. Köşk'te, kalp hastası ve bypass olduğu bilinen bir cumhurbaşkanına sürekli bakan bir doktor ve hazır bekletilen bir ambulans yokmuş...
Cumhurbaşkanına verilen değer bu kadarsa vay madencinin haline... daha değişik yazacaktımda terbiyeli olayım dedim...:)))
yapan yapıyo kardeşim çünkü vatandaşı, onların canı kıymetli bizimkiler gibi olsa d aolur olmasa da mantığında diiller.
dilerim ki sorumluları daha beter şekilde can verirler.
bitsin artık !
Buruk izliyorum günlerdir Şili'deki gelişmeleri.En azından sağ oldukları bilgisini ulaştırabilecekleri, toprak altında hayatta kalmalarını sağlayacak imkanlara ve teknolojiye sahipler.Bizde ise kader deyip kabullenmeler.. Çok yazık.Ne ilk ne son bu..
maya, bu metnin çok önemli...
facebook'ta paylaştım...
paylaşanların sayısı arttı...
o kadar diyeyim...
teşekkürler bu önemli metin için...
Zihniyet bu oldukça kader daha çok ağ örer bu ülkede.
bu konuya çok iyi değinmişsin beenmaya. Teşekkürler.
Hiç bir bok olmayacak bunu sende bende iyi biliyoruz. Ha bilmek ne ifade ediyor dersen, hani uğraşımız, hani bunla ilgili çabalarımız gibisinden sarılırsak yine birbirimize, biz bildiklerimiz üzerler bizi. Bak bunu da sen ve ben iyi biliyoruz. Arkadaşın yorumundaki gibi "zor iş, allah yardımcıları olsun" diyor. Şimdi gülsemmi, ağlasammı bilmiyorum. Bunun yukardakiyle veya işte her neredeyse onunla ne alakası var. Onlara yardımcı olacak, saydığın tüm o olumsuz şartların düzelmesini sağlayacak bizim, yani top yekün insan bilinci değilmidir. Aslında o şartları yaratanlara müsaade eden yine bizler değilmiyiz. Burada onura katılmamak mümkün değil. Evet yine birileri ottan böcekten bahsedecek ve tüm o yaşanan dramlar unutulup gidecek. Taki bir başkasına kadar, bir başka, bir kaç satırlık gazete makalesi okunası süresi içinde.
Duvara karşı bunları söylerken, duvar terlemiyorsa, alın terimizin bir anlamı yok demektir. Bu günlerde herkes bir tanrıdır tutturmuş, sanki yarattıkları tüm pislikleri o çözecek, o düzeltecek. Koca bulmak için ağaca ip bağlıyor bu günlerde hala insanlar. Aynı şeyi çocuğu üniversiteye girebilsin diye yapan bir bilniçte var ne yazıkki. Ah bu insan. Bir yerlerde işe girebilmek, vicdan evleri olan camiilerin imamlarının, yada cemaatin saygın üyelerinin allah rızası için yardımlarına kalmış. Bu çağda bunlar olurken ve hala emek sömürülürken, insanlar bilerek kendilerini ezdirirlerken, senin ve benim bildiklerimin ne önemi var özlemim. Hem sen söylesene sağnak bir yağmur yağsa, toprakmı arınır pisliğinden, yoksa insanmı. Bırak herkes kendi pisliğinde boğulsun. Nasıl olsa tanrı bildikleri onların yanında oldukları sürece suçlanacak çok deyyus çıkar ortaya.
Yazın emekle alakalı olunca ağzımın ayarı bozuluyor kusura bakma. Yazı dediğin böyle olur, araştırılmış ve gerekli eleştiri adabıyla yüklenmiş. Madencilerimize gelince, onlara dilerim allahtan önce biz yardımcı olabiliriz. Çünkü ben kendimi bildim bileli yukarısı işi baya baya rötara bağlamış durumda.
Bir devlet başkanı ki kapsülün önünde nöbet tutuyor ve çıkanları tek tek kucaklıyor, ne koruma ordusu var yanında, ne yalaka takımı.Sıradan bir vatandaş gibi işçilerine sahip çıkıyor.işte işin sırrı bu...Alınteri dökmeyenler ne dökenin ne de o terin kıymetini bilemez...Sonra da "ey madenci kaderin bu" derler..
@ONUR: bize dokunmayan yılan bin yaşasın misali...
@aysema: evet güzel değerlendirmeler yapmışsın yazında sevgili Aysema. güzel ve bir o kadar acı ve bir o kadar cevapsız bırakılan değerlendirmeler...
@Oldukça: elbette zor iş ama dua etme noktasına varmadan önce bir parça da olsa bu işi kolaylaştıracak, koşullarını daha yaşanılır ve sağlıklı hale getirebilecek şeyler de yapılabilir sevgili Oldukça...madencinin kaderinde ölüm yoktur Şilidekilerin olmadığı gibi...
@Öykü: Şilidekiler ne güzel ki kurtulabiliyor ama ya diğerleri ya bizimkiler...
ilk değiller evet ve bu şekilde devam ederse son da olmayacaklar...
@Abi: insana değer yok yani kısaca sevgili Abi insana...
@Pilli Petro: insana verdiğin değerle, emeğe verdiğin değerle artıyor çalışma koşullarının, yaşam standartlarının yükselişi
ama bizler de konuşulması bile uzun sürmüyor ki hemen gündemi değiştirecek yeni haberler sunuluyor mnümüze ve biz de kanıp gidiyoruz işte...
@AyŞeGüL KuŞ: çünkü insana değer veriyorlar arkadaşım insana...
@cüneyt uzunlar: facebookta benim de sayfamda 5 saat kadar önce yayınlandı.
keşke diyorum paylaşacağımız yazılar, yayınlar çok da iyi, güzel şeyler içerse ama olmuyor işte...
asıl ben teşekkür ederim aylar önce yayınladığım halde yazık ki güncelliğini hala koruyan bu metni paylaştığın için...
@Kali Rind: zihniyet bu olduğu müddetçe, insana verilen değer böylesine az hatta yok olduğu müddetçe evet bu yaşananlar daha çok devam eder yazık ki...
@Kara Kalem: biz yine bilelim Ahmet derim ben. görmeye, anlamaya, anlatmaya çalışalım dilimiz döndüğünce. sessiz kalmayalım. her seferinde bize yutturulmaya çalışılan gündem değiştirici maddelere takılıp inanmayalım...
çünkü her şeye rağmen hala inananlar olduğu müddetçe bizim gibi, sol yanının farkında olup bunun değerini elinden geldiğince yaşamaya yaşatmaya çalışanlar olduğu müddetçe, sessiz kalınmadığı müddetçe, insanca yaşama ve insan olma çabasında bulunulduğu müddetçe hala umut var demektir.
umudun bittiği yerde artık insanlık yok demektir ki ben buna inanmak istemiyorum...
@sufi: evet sufim ben de seyrettim devlet başkanının, bakanın sıradan bir insan gibi, herkes gibi olduğu o anları...
işte biz en çok bu noktada, insan olmak noktasında kaybediyoruz galiba ne dersin...
öğle haberlerini dinlerken ;şilideki madencilerden bahsediyorlardı.
ilk aklıma sen geldın ;maya yine düşüncelerini yazmıştır dedım bu konu hakkında bir bakayım ...
tam düşündüğüm seyleri fazlasıyla yazmışsın.
umarım bu yazdıklarınıda yetkililer görüyordur.
Ve 400 yeraltı işletmesinin bulunduğu ülkemizde sadece dört madende sığınma odası varmış.O da ancak 20 kişinin sığabileceği sevgili beenmaya.
o kadar cok koyuyor ki hicbirsey yapmamak yapamamak, oylece elimiz kolumuz bagli oturup bakakaliyoruz "kader" dedikleri sacmaliklara :(
@saliha: peki ya hala yerin altında kalan Engin Düzcük ve Dursun Kartal'ı kim görüyordur sevgili Saliha ben asıl bunu merak ediyorum...
@Dalgaları Aşmak: sadece o kadar mı sevgili Dalgaları Aşmak, Şili madenciler günde 4 saat çalışıp ayda 2000dolar kazanıyorken bizim işçilerimiz günde 8 saat çalışmanın üstelik böylesine kötü şartlarda çlışmanın karşılığında sadece 600dolar alıyormış...
@A-H: onların devlet başkanı ne gelirse elimizden yapacağız, koşulları zorlayacağız diyor. bizim başbakanımız kader, çalışma bakanımız ise güzel öldüler diyor...
aslında herşey dün bakanın söylediklerinde gizli, ben sıkıldım kaderden, talihten, allahın yazdığını görmekten.
bu kadar insan olmayışımızdan da sıkıldım. dün sayın bakanımız, bizde olsalar üç günde çıkarırdık diyor. sen daha madenlere sığınak yapmayı becerememişsin, değil canlısını sağlam çıkarmak ölüsünü teslim edememişsin ki daha edeceğinde yok, bari konuşup topumuzu salak yerine koyma.şu saatten sonra biri çıkıp da bu bakana inanır mı? o kadar allah , kader, yazgı... madem bu kadar rabbimizde sığındık,kefensiz bıraktıklarının vebalini taşımayı becersinler. pes diyorum bu pişkinliğe, üç güne kalmaz da geçer gider kimse hatırlamaz. zaten bu ülkede hiçbir canın kıymeti yoktur, hala ve hala hamili kart yakini olmadığı sürece.
@y: aynı bakanımız 5 ay önce güzel öldüler dememiş miydi peki? ya da bırakalım şimdi Şilili 33 madenciyi -nasılsa onlar insana değer veren bir ülkenin vatandaşı olarak hayatlarına tekrar kavuştular- peki ya Engin Düzcük ve Dursun Kartal'ın, yaşatamadığımız ve hala göçükte olan bu iki insanın cesetlerini kaç günde çıkaracağız bunun cevabı nedir sayın bakanım?
allah rızası adına yapılan şey, inanan için bir lütûf değil, zorunluluk ve aslî görevdir. 18. yüzyılda bir Avrupa'lı seyyah demişti ki "Osmanlı diyarı öyle bir yer ki, orada sabahın köründe sokaktaki ağaçları sulayan deliler görürsünüz."
Allah rızasını kazanmak demek,orada göçüğün altındaki iki işçinin cansız bedenini, "aman paramız gider, ihaleyle halledelim" demek değil, bir an önce acılı ailelerine teslim etme çabasında en önde olmaktır. din konusunda ahkâm kesmek bana düşmez ama, Allah rızası ne demek biliriz. vicdanlar paraya, gönüller çıkara kapılmışlar, çoğunun haberi bile yok...
duyarlılığına minnettarım. kalemin daim olsun...
@kasian: sevgili kasian her kelimesine katıldığım yorumun için asıl ben sana teşekkür ederim. sağolasın...
Yorum Gönder