Sevgili Bekriya’nın çocukluk anılarıyla ilgili serisini keyifle takip ederken ve içten içe acaba bende mi yazsam diye düşünürken bir baktım ki bu konunun da mimi çıkmış zaten.Üstüne üstlük ben sağda solda okuyup da bu konuda beni de mimleyin diye kıvranırken meğersem çoktan sevgili kelebenk tarafından mimlenmişim de...İçimden bir his mim konusunu biraz değiştirip kendime göre yazdığımı söylese de bu şekilde yazmış bulundum bir kere. İşte küçüklüğüme dair aklıma gelen ilk detaylar...
*Çok hareketli bir bebekmişim. Öyle ki elimin ayağımın durmaması sayesinde doğuştan varolup pusuya yatmış olan kalça kemiği çıkığım kısa sürede fark edilmiş ve erken tedavi sonucu sakat kalma ihtimalim ortadan kalkmış. Tedavi sırasında yaklaşık 3 ay kaldığım özel klinikte bebeğin annesi bile olsanız sık sık görme ve bebeğin yanında kalma şansınız olmadığı için, kısa sürede benimle birebir ilgilenen özel hemşireyi anne belleyip, taburcu olurken öz öz anneme feryat figan ağlayarak gitmişim. Bunun üzerine de henüz 20 yaşında ve başka bir ülkede eşi dışında tanıdığı kimse olmadan yaşayan annem, bu çocuk beni unuttu diyerek günlerce gözyaşı dökmüş. Hastane tedavisi bittikten sonra da bacaklarımda yaklaşık 1.5 sene boyunca özel bandajlar takılı kalmış ki bunlar sayesinde uzun bir süre bir balerin edasında bacaklarımı açarak oturma, her türlü ilginç bacak hareketlerini yapma gibi becerilere sahip olmuşum.
*Aynı zamanda çok da huzurlu, kendi halinde ve rahat bir bebekmişim. Annem çoğu zaman benim uyandığımı kendi kendime gülme, eğlenme, konuşmaya çalışma, çeşitli sesler çıkarma vb durumlardan anlarmış. Hatta çok hareketliliğimin henüz farkına varmamış olan annem birgün beni masanın ortasında bırakıp 2 saniyeliğine odaya gidip döndüğünde kendisini yere düşmüş olmama rağmen gülücükler eşliğinde karşılamışım. Bu arada anneminde özel ilgisi sayesinde 6 aylıkken konuşmuşum ki o gün bugündür de konuşuyorum ne yazık ki...
*O sıralarda alman televizyonlarında gösterilen “arı maya” çizgi filmini o kadar severmişim ki bittiği an evde feryat figan koparmış. Bizimkiler en sonunda arı maya’nın oyuncağını almışlar bana ve çizgi film bittiği ve benim salya sümük ağlamaya başlayacağım an elime tutuşturmuşlar. Sanırım dünyadaki en mutlu çocuk o an ben olmuşumdur. O günlerden kalan tek ve en özel oyuncağım olarak arı mayam hala odamda başköşede ağırlanmaktadır. Bu arada beenmaya ismi de blog işlerine ilk bulaştığım zamanlarda arı mayanın almanca versiyonunun yanlış yazılıp da düzeltilemediği halidir bilginize...
*İlk çocuk olma avantajını iyi bir şekilde değerlendirdiğim söylenebilir.Küçüklüğüme dair inanılmaz sayıda fotoğrafım vardır ki bu fotoğrafların her birinde inanılmaz şık, renkli ve güzel giyinmiş halde anne ve babamın uygun gördüğü poz ve şekillerde gözükmekteyim. Zamanında fazlasıyla yapılmış olmasından belki de şu anda ne fotoğraf çektirmeyi seviyorum ne de şık, renkli ve de güzel giyiniyorum...
*Hareketliliğim ve kabına sığmaz hallerim erkek kardeşimin ani ölümüyle sona erdi diyebilirim. Bir çocuklarını kaybeden anne ve babanın diğer çocuklarının üzerine sakınma ve koruma içgüdüsüyle fazlaca düştüğü bir çocukluk geçirdim. Günlerim uzun süre balkon demirlerinden sokakta oynayan çocuklara bakarak ve de imrenerek geçti. Birakın sokağa çıkmayı oyun oynamaktan ve çoğu çocuğun başarıyla gerçekleştirdiği sokak aktivitelerini yapmaktan bile bihaber olduğum, ilk defa tek başıma hemen evin yanındaki bir parka gidip orada yüzüme çarpan bir salıncak nedeniyle ağzım burnum kan içinde gerisin geri dönmemle de kanıtlanmıştı.
*Şimdi düşününce kitaplarla olan yakın ilişkimin temelleri belki de bu zamanlarda atılmıştır. Evdeki mecburi kalış zamanlarımı kitap okuyarak geçirme hali birara öyle tavan yapmıştı ki bir arkadaşımın doğumgününden, sırf bir kenara çekilip de kitap okuduğum için kovulup gayet kırgın ve ağlamaklı bir şekilde eve gittiğimde bir de üzerine annemden “sen nasıl bir çocuksun, herkes gibi eğlensene” şeklinde azar işittiğimi hala bugünmüş gibi net hatırlarım.
*Okul zamanlarında pamuk prenses, külkedisi ve bilumum masal kahramanlarını çeşitli gösterilerde ben canlandırmışımdır. Gerçi ilkokulda başka bir kızın aşırı ağlama ve inadı nedeniyle iki pamuk prenses ve yedi cüce şeklindeki halimiz, ortaokul hazırlıkta ise ben külkedisiyken prensin benden daha kısa boylu olması ve daha da kötüsü inanılmaz saf ve duru bir güzelliğe sahip, tamamen nur yüzlü bir arkadaşın “kötü kardeş” rolüne seçilmiş olması trajikomik vakalardır.
*Küçükken çok istememe rağmen bir bisikletim olmadı. Nedenini yazmama gerek yok sanırım. Bir marketimiz vardı ve bende okul çıkışlarında babama yardım etmeye giderdim. Marketin arka tarafında da yine kocaman bir depo vardı ki mahalle çocukları akşamları bisikletlerini bu depoya bırakırlardı. Bende gün içersinde tabiki babam markette yokken deponun ve marketin içersinde bu bisikletlere binerdim. Gerek babama gerek bisiklet sahiplerine yakalanmalarımı, sağa sola çarpıp hem bisiklete hem markete verdiğim zararları saymıyorum bile. Anlayacağınız bisikleti olmadığı halde hemen hemen her marka bisiklete binmiş biri var karşınızda...
Belleğimdeki anı kutusu açıldı ya bir kere, üsttekileri alıp yazdıkça alttakilerde ortaya çıkıyor bir bir. Uzun zamandır düşünmediğim ayrıntılar, anlar, anılar geliyor aklıma ve gülümseyerek hatırlıyorum çoğu şeyi. Elbetteki bu konu burada bitmez, anlattıkça anlatası gelir insanın, uzar gider ama sanırım çocuk beenmaya’nın artık veda etmesinin vakti geldi de geçiyor bile. Son olarak çocuk beenmaya blog sayfalarında şöyle bir koşturduktan, arkadaşlarıyla saklambaç, yakantop ve seksek oynadıktan sonra evine dönmeden önce sevgili Mehtap P.G; Biraz ve Vladimir’e uzatıp da elini mimim sende dedi...
Görsel: http://www.propoliboya.net/
*Çok hareketli bir bebekmişim. Öyle ki elimin ayağımın durmaması sayesinde doğuştan varolup pusuya yatmış olan kalça kemiği çıkığım kısa sürede fark edilmiş ve erken tedavi sonucu sakat kalma ihtimalim ortadan kalkmış. Tedavi sırasında yaklaşık 3 ay kaldığım özel klinikte bebeğin annesi bile olsanız sık sık görme ve bebeğin yanında kalma şansınız olmadığı için, kısa sürede benimle birebir ilgilenen özel hemşireyi anne belleyip, taburcu olurken öz öz anneme feryat figan ağlayarak gitmişim. Bunun üzerine de henüz 20 yaşında ve başka bir ülkede eşi dışında tanıdığı kimse olmadan yaşayan annem, bu çocuk beni unuttu diyerek günlerce gözyaşı dökmüş. Hastane tedavisi bittikten sonra da bacaklarımda yaklaşık 1.5 sene boyunca özel bandajlar takılı kalmış ki bunlar sayesinde uzun bir süre bir balerin edasında bacaklarımı açarak oturma, her türlü ilginç bacak hareketlerini yapma gibi becerilere sahip olmuşum.
*Aynı zamanda çok da huzurlu, kendi halinde ve rahat bir bebekmişim. Annem çoğu zaman benim uyandığımı kendi kendime gülme, eğlenme, konuşmaya çalışma, çeşitli sesler çıkarma vb durumlardan anlarmış. Hatta çok hareketliliğimin henüz farkına varmamış olan annem birgün beni masanın ortasında bırakıp 2 saniyeliğine odaya gidip döndüğünde kendisini yere düşmüş olmama rağmen gülücükler eşliğinde karşılamışım. Bu arada anneminde özel ilgisi sayesinde 6 aylıkken konuşmuşum ki o gün bugündür de konuşuyorum ne yazık ki...
*O sıralarda alman televizyonlarında gösterilen “arı maya” çizgi filmini o kadar severmişim ki bittiği an evde feryat figan koparmış. Bizimkiler en sonunda arı maya’nın oyuncağını almışlar bana ve çizgi film bittiği ve benim salya sümük ağlamaya başlayacağım an elime tutuşturmuşlar. Sanırım dünyadaki en mutlu çocuk o an ben olmuşumdur. O günlerden kalan tek ve en özel oyuncağım olarak arı mayam hala odamda başköşede ağırlanmaktadır. Bu arada beenmaya ismi de blog işlerine ilk bulaştığım zamanlarda arı mayanın almanca versiyonunun yanlış yazılıp da düzeltilemediği halidir bilginize...
*İlk çocuk olma avantajını iyi bir şekilde değerlendirdiğim söylenebilir.Küçüklüğüme dair inanılmaz sayıda fotoğrafım vardır ki bu fotoğrafların her birinde inanılmaz şık, renkli ve güzel giyinmiş halde anne ve babamın uygun gördüğü poz ve şekillerde gözükmekteyim. Zamanında fazlasıyla yapılmış olmasından belki de şu anda ne fotoğraf çektirmeyi seviyorum ne de şık, renkli ve de güzel giyiniyorum...
*Hareketliliğim ve kabına sığmaz hallerim erkek kardeşimin ani ölümüyle sona erdi diyebilirim. Bir çocuklarını kaybeden anne ve babanın diğer çocuklarının üzerine sakınma ve koruma içgüdüsüyle fazlaca düştüğü bir çocukluk geçirdim. Günlerim uzun süre balkon demirlerinden sokakta oynayan çocuklara bakarak ve de imrenerek geçti. Birakın sokağa çıkmayı oyun oynamaktan ve çoğu çocuğun başarıyla gerçekleştirdiği sokak aktivitelerini yapmaktan bile bihaber olduğum, ilk defa tek başıma hemen evin yanındaki bir parka gidip orada yüzüme çarpan bir salıncak nedeniyle ağzım burnum kan içinde gerisin geri dönmemle de kanıtlanmıştı.
*Şimdi düşününce kitaplarla olan yakın ilişkimin temelleri belki de bu zamanlarda atılmıştır. Evdeki mecburi kalış zamanlarımı kitap okuyarak geçirme hali birara öyle tavan yapmıştı ki bir arkadaşımın doğumgününden, sırf bir kenara çekilip de kitap okuduğum için kovulup gayet kırgın ve ağlamaklı bir şekilde eve gittiğimde bir de üzerine annemden “sen nasıl bir çocuksun, herkes gibi eğlensene” şeklinde azar işittiğimi hala bugünmüş gibi net hatırlarım.
*Okul zamanlarında pamuk prenses, külkedisi ve bilumum masal kahramanlarını çeşitli gösterilerde ben canlandırmışımdır. Gerçi ilkokulda başka bir kızın aşırı ağlama ve inadı nedeniyle iki pamuk prenses ve yedi cüce şeklindeki halimiz, ortaokul hazırlıkta ise ben külkedisiyken prensin benden daha kısa boylu olması ve daha da kötüsü inanılmaz saf ve duru bir güzelliğe sahip, tamamen nur yüzlü bir arkadaşın “kötü kardeş” rolüne seçilmiş olması trajikomik vakalardır.
*Küçükken çok istememe rağmen bir bisikletim olmadı. Nedenini yazmama gerek yok sanırım. Bir marketimiz vardı ve bende okul çıkışlarında babama yardım etmeye giderdim. Marketin arka tarafında da yine kocaman bir depo vardı ki mahalle çocukları akşamları bisikletlerini bu depoya bırakırlardı. Bende gün içersinde tabiki babam markette yokken deponun ve marketin içersinde bu bisikletlere binerdim. Gerek babama gerek bisiklet sahiplerine yakalanmalarımı, sağa sola çarpıp hem bisiklete hem markete verdiğim zararları saymıyorum bile. Anlayacağınız bisikleti olmadığı halde hemen hemen her marka bisiklete binmiş biri var karşınızda...
Belleğimdeki anı kutusu açıldı ya bir kere, üsttekileri alıp yazdıkça alttakilerde ortaya çıkıyor bir bir. Uzun zamandır düşünmediğim ayrıntılar, anlar, anılar geliyor aklıma ve gülümseyerek hatırlıyorum çoğu şeyi. Elbetteki bu konu burada bitmez, anlattıkça anlatası gelir insanın, uzar gider ama sanırım çocuk beenmaya’nın artık veda etmesinin vakti geldi de geçiyor bile. Son olarak çocuk beenmaya blog sayfalarında şöyle bir koşturduktan, arkadaşlarıyla saklambaç, yakantop ve seksek oynadıktan sonra evine dönmeden önce sevgili Mehtap P.G; Biraz ve Vladimir’e uzatıp da elini mimim sende dedi...
Görsel: http://www.propoliboya.net/
34 yorum:
ama çok keyifli olmuş, keşke biraz daha anlatsaydın:))
keyif, hüzün, şaşkınlık... ne güzel dillendirmişsin gene;
...
Annem çoğu zaman benim uyandığımı kendi kendime gülme, eğlenme, konuşmaya çalışma, çeşitli sesler çıkarma vb durumlardan anlarmış.
Bu arada anneminde özel ilgisi sayesinde 6 aylıkken konuşmuşum ki o gün bugündür de konuşuyorum ne yazık ki...
...
Allahım dedim bu ben miyim neyim??? Aynı cümleler geçerdi herhalde :)))
çok güzel olmuş, ebn de yazmanı bekliyodum zaten :)
biraz hüzünlü biraz neşeli ama tam bir çocukluk işte.ben bunun devamını da isterim bilesin :)
Hiç bitmesin istediiiiiim:))
bak beni de götürdün o günlere:)
Bunları senden dinlemiştim ama yazınca daha bir güzel olmuş:)) Çocukluğumun en sevdiğim çizgi karakteri şimdi hayatımın en sıcak dostu oldu. Ne mutlu bana kelimelerin overlordu:)) Vız vız vız........
:) uslu maya... kime çektiğim belli oldu benimde desene.
benim de bisikletim olmadı hem onlara hemde babasının bakkalı olan çocuklara özenirdim bende :)
babamın bakkalı olsa da bende çikolata yesem hayallerim çoktu.
devamını da hevesle bekliyorum efemmm...
Çok güzel anılar bunlar, okurken benim de hafızamda eski anılardan canlananlar oldu. En kısa zamanda yazacağım arkadaşım. :))
Bu arada iki pamuk prenses aynı anda sahneye çıkıyorsa ne büyük bir şaşkınlık olur seyircide gözümde canlandıramadım :))
@Nily: ben değil de sen anlat o biraz kısmını olmaz mı :)) yeter yahu bu kadra baksana zaten acayip uzun olmuş sıkılmayalım kendisinden. olmadı bir arımaya günlüğü yaparım ilerde :)))
@Evren: yoksa ben kazara seni mi anlamışım hay allah o zaman sen de beni anlat olmaz mı nasılsa aynıyız :))
@Bekriya: valla bu gidişle yoğun istek üzerine "arımaya'nın günlüğü" diye bir seri başlatıcam. onsan sonra da sıkılıp kaçacak delik arayacaksınız söylemedi deme :))
@a.nur...: ben hala o günlerde takıldım kaldım aslında biliyor musun. dedim ya daha da yazardım ama sizi düündüğümden bıraktım valla :)) teşekkürler sevgiler...
@Arzu'm: viz da viz vız da vız anladın değil mi :))
@efsa: bak şimdi çikolata dedin de o bakkaldaki maceralarım ayrı bir yazı konusu aslında benim. mesela balkaymak vardı normalde bal sevmem ama o çikolataya bayılırdım. sürekli yerdim ve babam anlamasın diye yerlerini değiştirirdim binbir oyun çevirirdim falan yani :))
@vladimir: valla seninkini nedense büyük bir merakla bekliyorum dedim ya eminim küçüklüğün başka bir alemdir senin :))
kalabalığın şaşkınlığı başka bir alem ama bizdeki şaşkınlık da kayda değer. bir fotoğrafımız var ben "ne alaka" şeklinde yanımda dikilen 2.prensese bakıyorum mesela aynı şekilde yedi cücelerde öyle :))
Seni çocukluğundan itibaren seviyorum arı maya'm :) Büyüme sakın hiç..
Niye beni mimlemedin ayrıca :) (şaka ediyorum. Bir sahnede iki külkedisi gerçekten çok saçma :)
Çok güzeeeel.
Ben çocukluk anılarımı anlatmayı da başkalarının anılarını dinlemeyi de çok severim .
Sevgilerimle...
@Brajeshwari: elimden geldiğince büyümemeye çalışıyorum Burcu'm...
valla mimlenmeyi boşver bana bu mim gelmese bile ben yazmayı düşünüyordum zaten sen de yaz okuyalım :))
ha bu arada bende seni :))
@özlem: o zaman sende anlat ve bizde okuyalım güzelim :))
hem hüzünlü hem keyifli bir çocukluk işte... herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği sevinçler kalıyor bir tek elimizde büyüdükce...
Çok keyifli bir yazıydı.Çocukluk anıları gibisi yoktur. Ahh o günler :)
@kelebenk: ve büyüsek bile hem keyif hem hüzün aynen devam ediyor öyle değil mi..sevgiler...
@Muhabbet Çiçeği: sahidende yok baksana ne kadar uzun oldu yazdıkça yazasım geldi zor bitirdim valla :)))
keyifle okurken yine o ölüm olayına gelince çakıldım kaldım maya :( her seferinde şu meşhur cümleyi kendime tekrar ediyorum " ölüm dünyanın en eski masalı ama hala insanlar her duyduklarında yeni duymuş gibi olurlar".. yinede güzelmiş çocukluğun benimkine on basar :)
@Siminya: aynen öyle ne kadar biliyor olursak olalım karşımıza çıktığı her seferinde sanki ilk defa görmüş, bilmiş gibi şaşkınlığımız ve kabullenemeyişimiz ve her zamanda öyle olacak siminim...öperim kocaman...
Mimmmmledim :)
blog adının yanlış yazılmış almanca arı maya olmasına güldüm ben çok :D
bir de her buluşmamızda "hadi hadi hadi fotoğraf çekiliyoruz" demem geldi aklıma, fotoğraflarla ilgili kısımda :) "bundan sonra daha az çekeceğim" dememi bekliyorsan yanılıyorsun ama kırmızım :)
dediğin kadar keyifliymiş, iyi ki mimlenmişsin!
sevgiler sana :)
sen büyüdünmü ki ?
@bariisss: o zaman benden de sana geliyor birazdan :)))teşekkür ederim...
@feanor: bir bildiğimiz var ki diyoruz sana ama dinlemiyorsun ki beni :))) sevgiler benden sana...
@buraneros: bilmem :))
o kadar keyifle okudum ki bittiğine üzüldüm desem yeri :))
@funda: küçük arımya günlüğü mü yapsam acaba ama bu seferde sıkarsam diye korkuyorum :)))
teşekkürler
sevgiler...
arımaya ya ben de bayılıyorum:)
bende halen muzıgı var arada ozledıkce:))
acıp acıp dınlerım.
@öykü: sende bendensin o halde ne güzel :))))
Cocukluk acısıyla tatlısıyle cok ozel bı zaaman dılımı..
Bazı anılarını gulumseyerek bazılarını huzunlenerek okudum
kı zaten bu yazını su an ıkıncıı okuyusum..
arımaya konusundakı ortak sevgımız ıse:)
ayrı bı guzellık.
@öykü: evet ya sen okumuşsun zaten komik oldu bu :)))
Mayacim ben de Filip olayim beraber zipliyalim buralarda olmaz mi:)
Ben de cok severdim Mayayi kücükken, simdiki cizgi film kahramanlari o kadar korkunc ve cirkinler cizilmisler ki, insanin korkasi geliyor:)
Sevgilerimle
@Belgin: olmaz olur mu hiç ne eğleniriz bir düşünsene...
sahidende şimdiki çizgi film kahramanları ne kadar çirkin öyle değil mi...
sevgilerimle :)))
ben de doğuştan kalça çıkığı problemi olan bir bebekmişim. şükür benim de sakatlık gibi bir problemim olmadı, hatta ilkokulda koşu yarışlarında 1.bile olurdum :)
kızımda da displazi vardı. onun çok daha erken farkedildi. ama doktorumun dediği şey şu : "kötü gen asla kaybolamaz. kuşak atlar ama yokolmaz. kadınlarda görülme olasılığı da daha fazla. kızına sıkı sıkı tembih et. onun çocuğunda olmasa bile torununda çıkacak bu kötü gen tekrar ortaya."
okuyunca paylaşayım dedim hemen :)
@7.ODA: aklıma not ettim 7.oda. sağolasın bu yararlı ve önemli bilgi için...
Yorum Gönder