Yaşasın özgürlük nidalarıyla döne döne yaptığım yolculuk bir otobüs durağı, sabit olarak bekleyen 3 çift ayak, buruşturulmuş bir gazete kağıdı, bir pet şişe, birkaç yaprak, yere dökülmüş ne olduğu belirsiz bir sıvı, sanki hiç yokmuşcasına duran bir çöp konteynırı, biri park etmiş diğerleri seyir halinde 6 araç ve geniş bir caddeyi geçtikten sonra, daha ben keyfine bile varamadan bir kaldırımın kenarında son buluyor. Oysa bir paket sigarayla birlikte para üzeri olarak alındığım ve evire çevire oynandığım koca elli bir adamın parmaklarının arasından düşeli bir kaç saniye bile olmamıştı daha. Pöf! Özgürlükmüş, işte buraya kadar!
Kaldırım kenarına fazla hızlı çarpıp ses çıkarmış değilim, ki olsam bile neredeyse kendi sesimi bile duymama engel olan bu gürültü kirliliğinde çıkardığım sesle fark edilmem mümkün değil. Ama beni yalancı çıkarmak istercesine bir anda iki küçük gözle karşılaşıyorum önce. Sanırım elini sürüp almaya değerli olup olmadığımı anlamaya çalışıyor ki dikkatlice süzüyor beni. Sonra kaldırım kenarından, karşıya geçmeyeceği halde hem sağa hem sola bakıp araçları kontrol ederek uzatıyor elini ve iki küçük parmağıyla uzanıp beni alıyor. İşte şimdi küçücük bir eldeyim, 6-7 yaşlarında kumral sevimli bir oğlan çocuğu bu. Hemen yanındaki annesinin gözlerinde ise ani bir hızla gelip geçen -bir anlık dalgınlığın sonucu olabileceklerin olmamasının verdiği rahatlamayla karışık- bir endişe bulutu. Hemen tutuyor bizim ufaklığın elinden ve yola devam ediliyor. O ufak, terli ve sımsıkı avucun içersinde koştura koştura ilerlerken yüzündeki koca tebessümü fark etmemek mümkün değil. Bir sokağa giriyoruz ve köşedeki ilk evin önünde duruyoruz. Onların olmalı. Anne oğluna kapının önünden ayrılmamasını sıkı sıkı tembihleyerek eve giriyor. Birkaç dakika olduğu yerde duran ufaklıksa fırsattan istifade hemen karşıdaki bakkala. Bir çikolata karşılığı açılan ufak ve terli avuçtan bakkalın kasasına, kendim gibi onlarcasının arasına karışıyorum. El değiştirirken gördüğüm son sahne; elindeki çikolataya hayatındaki en önemli şeymişcesine bakan bir çocuğun mutluluğu...
Burası karanlık ve çok kalabalık. Sürekli insan sesleri duyuyorum. Arada da açılan kasayla kısa bir anlığına kavuşulan aydınlık ve alınan temiz hava. Derken işte yeniden açıldı kasa, üzerimize hızla gelen bakkalın kocaman eli ve hoppp bu sefer ki şanslı madeni para görünen o ki benim. Düştüğüm avuçsa yakışıklı yüzünde geç kalma telaşesi okunan genç bir adama ait. Genç adam bir elinde nane şekeri diğerinde ben, hızla çıkıyor bakkaldan. Yetişmesi gereken bir yer olduğu, beni cebine koymadan önce birkaç kez saatine bakmasından belli. Ama nereye gittiğimizi bir anahtarlık ve birkaç parça kağıtla ortaklaşa paylaştığım pantalon cebine girdikten sonra göremiyorum. Uzun bir süre sonra artık yalnız olmadığımızı anlıyorum. İnce, gergin bir kadın sesi bu. Tınısı, ben de genç olduğu izlenimi uyandırıyor. Üzüntülü de sanki sürekli iç çekiyor gibi. Hareketsiz kalışımıza ve pantalonun gerilmesine bakarsak sanırım oturuyoruz da. Konuşmaları tam olarak duyamıyorum ama bir gitmek kelimesi var ki neredeyse kurulan her cümlenin öznesi. Duyduklarımdan çıkardığım sonuca göre genç kadının gidecek olması nedeniyle zorunlu bir ayrılıktan söz ediliyor. Gidecek olanın ve geride kalanın kendince haklı serzenişlerini dinliyorum iki ayrı ağızdan. Ve her bir kelimenin içinde saklı olan, bir türlü açık açık ifade edilemeyen sevgiyi hissediyorum ses tonlarından. İçim sıkılıyor ister istemez. Bir çocuğun mutluluğu daha yeni sinmişken üzerime bir ayrılığın öncesine şahit olmak hiç mi hiç hoşuma gitmiyor.
Birden genç adamın eliyle karşı karşıya geliyorum. Ne aradığını bilmeyen parmaklarıyla ben dahil cebinin içinde ne varsa yokluyor önce. Sonra beni seçiyor aralarından ve gün yüzüne çıkıyorum yine. Al, diyor ve beni ince, zarif parmaklarla çevrelenmiş bir avucun içersine koyup kendi elleriyle kapatıyor o eli. Sana verecek hiçbir şeyim yok, dediğini duyuyorum üzgün ama her şeye rağmen umudunu ve gücünü korumaya çalışan bir sesle. “Sana sevgimden güç alan inancım ve sözüm dışında verebilecek hiçbir şeyim yok şu an. Ama her nerede olursan ol sana mutlaka geleceğim. Sadece biraz zaman. Ve bu parayı da bu günün hatrına, verdiğim sözün hatrına sakla. Bugünün tarihi olsun ve hep kalsın yanında.”
Genç kadının sessizliği kabulun işareti olmalı ki evine gidene kadar açmıyor sımsıkı kapadığı avucunu. Yüzünü ilk defa, bir taşınmanın tüm işaretlerini taşıyan odasına girip, çantasından çıkardığı küçük bir kutuya koymadan önce uzun uzun bana baktığı zaman görüyorum. Çok güzel bir kadın, gözlerinde hüznü ve sevgiyi içiçe taşıyan çok güzel bir kadın. Küçük, beyaz bir kutuya koyuyor beni, üzeri işlemeli. Kutunun içersinde mektup olduğunu düşündüğüm bazı kağıtlar, ne olduğunu çözemediğim birkaç eşya ve birkaç fotoğraf var. Sanırım hepsi de az önce ayrılmak zorunda kaldığı genç adamla ilgili. Ve sonra kutuyla birlikte tekrar aynı çantanın içersine yerleştiriliyorum özenle. Anlıyorum ki; artık yolculuk vakti...
Ve gelelim şimdiye...İlk konuluş tarihime dair bir fikrim yok ama uzun zamandır bu konsolun üzerinde olduğuma eminim. Burası başka bir ev, başka bir şehir hatta başka bir ülke. Bunu, içinde durduğum ve kapağı genelde açık bırakılan kutudan dışarıyı seyredebildiğim, avucuna konulduğum günden beri bana taparcasına ve büyük bir umutla bakan genç kadının gözlerinde görebildiğim, kimi zaman bir fısıltı kimi zamansa gayet sesli olan kendi kendine konuşmalarından anlayabildiğim ve büyük bir istek ve hevesle yazdığı mektupların üzerinden okuyabildiğim kadarıyla biliyorum.
Düşünüyorum da bugüne kadar alt tarafı 50 kuruştum ben. Tek başına ne ekmek almaya ne de bir simite yeten, elden ele gezip duran, hiç bir yerde uzun süre kalamayan bir bozukluk parçası. Bir adamın cebinden düştüm önce, bir çocuğun çikolata sevincine ortak olup girdiğim bir kasadan para üzeri olarak tekrar çıktım. Ama şimdi öyle mi ya? İki insanın arasındaki en önemli bağın bir işaretiyim ben artık. Bir umudun şekillenmiş haliyim, verilmiş bir sözün tek şahiti. Ve bu yüzden burada, bu genç ve güzel kadınla birlikte o adamın, beni ona bir sözün tarihi olarak veren o genç, yakışıklı ve sevgi dolu adamın gelmesini bekliyorum. Var mı benden daha değerlisi?
*Sevgili Ozan Kayra, “Uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydınız tedavülden kalkana kadar hangi ellerin size dokunmasını, dokunan o ellerin sizi hangi ülkelere götürmesini isterdiniz?” diye sorarak mimlemişti beni. Üstelik konu dışına çıkmadan kendimce bazı küçük değişiklikler yapabileceğim tüyosunu da vererek. Buna rağmen bu mimi yazmak -hele ki yazılan onca güzel yazıyı okuduktan sonra- pek de kolay olmadı bilesiniz. Ve ben de bu mimi yazarlarsa çok sevineceğim sevgili Elif Gizem, 7.Oda ve Vladimir’e yolluyorum.
**Görsel: Buradan alınmıştır.
Kaldırım kenarına fazla hızlı çarpıp ses çıkarmış değilim, ki olsam bile neredeyse kendi sesimi bile duymama engel olan bu gürültü kirliliğinde çıkardığım sesle fark edilmem mümkün değil. Ama beni yalancı çıkarmak istercesine bir anda iki küçük gözle karşılaşıyorum önce. Sanırım elini sürüp almaya değerli olup olmadığımı anlamaya çalışıyor ki dikkatlice süzüyor beni. Sonra kaldırım kenarından, karşıya geçmeyeceği halde hem sağa hem sola bakıp araçları kontrol ederek uzatıyor elini ve iki küçük parmağıyla uzanıp beni alıyor. İşte şimdi küçücük bir eldeyim, 6-7 yaşlarında kumral sevimli bir oğlan çocuğu bu. Hemen yanındaki annesinin gözlerinde ise ani bir hızla gelip geçen -bir anlık dalgınlığın sonucu olabileceklerin olmamasının verdiği rahatlamayla karışık- bir endişe bulutu. Hemen tutuyor bizim ufaklığın elinden ve yola devam ediliyor. O ufak, terli ve sımsıkı avucun içersinde koştura koştura ilerlerken yüzündeki koca tebessümü fark etmemek mümkün değil. Bir sokağa giriyoruz ve köşedeki ilk evin önünde duruyoruz. Onların olmalı. Anne oğluna kapının önünden ayrılmamasını sıkı sıkı tembihleyerek eve giriyor. Birkaç dakika olduğu yerde duran ufaklıksa fırsattan istifade hemen karşıdaki bakkala. Bir çikolata karşılığı açılan ufak ve terli avuçtan bakkalın kasasına, kendim gibi onlarcasının arasına karışıyorum. El değiştirirken gördüğüm son sahne; elindeki çikolataya hayatındaki en önemli şeymişcesine bakan bir çocuğun mutluluğu...
Burası karanlık ve çok kalabalık. Sürekli insan sesleri duyuyorum. Arada da açılan kasayla kısa bir anlığına kavuşulan aydınlık ve alınan temiz hava. Derken işte yeniden açıldı kasa, üzerimize hızla gelen bakkalın kocaman eli ve hoppp bu sefer ki şanslı madeni para görünen o ki benim. Düştüğüm avuçsa yakışıklı yüzünde geç kalma telaşesi okunan genç bir adama ait. Genç adam bir elinde nane şekeri diğerinde ben, hızla çıkıyor bakkaldan. Yetişmesi gereken bir yer olduğu, beni cebine koymadan önce birkaç kez saatine bakmasından belli. Ama nereye gittiğimizi bir anahtarlık ve birkaç parça kağıtla ortaklaşa paylaştığım pantalon cebine girdikten sonra göremiyorum. Uzun bir süre sonra artık yalnız olmadığımızı anlıyorum. İnce, gergin bir kadın sesi bu. Tınısı, ben de genç olduğu izlenimi uyandırıyor. Üzüntülü de sanki sürekli iç çekiyor gibi. Hareketsiz kalışımıza ve pantalonun gerilmesine bakarsak sanırım oturuyoruz da. Konuşmaları tam olarak duyamıyorum ama bir gitmek kelimesi var ki neredeyse kurulan her cümlenin öznesi. Duyduklarımdan çıkardığım sonuca göre genç kadının gidecek olması nedeniyle zorunlu bir ayrılıktan söz ediliyor. Gidecek olanın ve geride kalanın kendince haklı serzenişlerini dinliyorum iki ayrı ağızdan. Ve her bir kelimenin içinde saklı olan, bir türlü açık açık ifade edilemeyen sevgiyi hissediyorum ses tonlarından. İçim sıkılıyor ister istemez. Bir çocuğun mutluluğu daha yeni sinmişken üzerime bir ayrılığın öncesine şahit olmak hiç mi hiç hoşuma gitmiyor.
Birden genç adamın eliyle karşı karşıya geliyorum. Ne aradığını bilmeyen parmaklarıyla ben dahil cebinin içinde ne varsa yokluyor önce. Sonra beni seçiyor aralarından ve gün yüzüne çıkıyorum yine. Al, diyor ve beni ince, zarif parmaklarla çevrelenmiş bir avucun içersine koyup kendi elleriyle kapatıyor o eli. Sana verecek hiçbir şeyim yok, dediğini duyuyorum üzgün ama her şeye rağmen umudunu ve gücünü korumaya çalışan bir sesle. “Sana sevgimden güç alan inancım ve sözüm dışında verebilecek hiçbir şeyim yok şu an. Ama her nerede olursan ol sana mutlaka geleceğim. Sadece biraz zaman. Ve bu parayı da bu günün hatrına, verdiğim sözün hatrına sakla. Bugünün tarihi olsun ve hep kalsın yanında.”
Genç kadının sessizliği kabulun işareti olmalı ki evine gidene kadar açmıyor sımsıkı kapadığı avucunu. Yüzünü ilk defa, bir taşınmanın tüm işaretlerini taşıyan odasına girip, çantasından çıkardığı küçük bir kutuya koymadan önce uzun uzun bana baktığı zaman görüyorum. Çok güzel bir kadın, gözlerinde hüznü ve sevgiyi içiçe taşıyan çok güzel bir kadın. Küçük, beyaz bir kutuya koyuyor beni, üzeri işlemeli. Kutunun içersinde mektup olduğunu düşündüğüm bazı kağıtlar, ne olduğunu çözemediğim birkaç eşya ve birkaç fotoğraf var. Sanırım hepsi de az önce ayrılmak zorunda kaldığı genç adamla ilgili. Ve sonra kutuyla birlikte tekrar aynı çantanın içersine yerleştiriliyorum özenle. Anlıyorum ki; artık yolculuk vakti...
Ve gelelim şimdiye...İlk konuluş tarihime dair bir fikrim yok ama uzun zamandır bu konsolun üzerinde olduğuma eminim. Burası başka bir ev, başka bir şehir hatta başka bir ülke. Bunu, içinde durduğum ve kapağı genelde açık bırakılan kutudan dışarıyı seyredebildiğim, avucuna konulduğum günden beri bana taparcasına ve büyük bir umutla bakan genç kadının gözlerinde görebildiğim, kimi zaman bir fısıltı kimi zamansa gayet sesli olan kendi kendine konuşmalarından anlayabildiğim ve büyük bir istek ve hevesle yazdığı mektupların üzerinden okuyabildiğim kadarıyla biliyorum.
Düşünüyorum da bugüne kadar alt tarafı 50 kuruştum ben. Tek başına ne ekmek almaya ne de bir simite yeten, elden ele gezip duran, hiç bir yerde uzun süre kalamayan bir bozukluk parçası. Bir adamın cebinden düştüm önce, bir çocuğun çikolata sevincine ortak olup girdiğim bir kasadan para üzeri olarak tekrar çıktım. Ama şimdi öyle mi ya? İki insanın arasındaki en önemli bağın bir işaretiyim ben artık. Bir umudun şekillenmiş haliyim, verilmiş bir sözün tek şahiti. Ve bu yüzden burada, bu genç ve güzel kadınla birlikte o adamın, beni ona bir sözün tarihi olarak veren o genç, yakışıklı ve sevgi dolu adamın gelmesini bekliyorum. Var mı benden daha değerlisi?
*Sevgili Ozan Kayra, “Uluslararası geçerliliği olan bir para olsaydınız tedavülden kalkana kadar hangi ellerin size dokunmasını, dokunan o ellerin sizi hangi ülkelere götürmesini isterdiniz?” diye sorarak mimlemişti beni. Üstelik konu dışına çıkmadan kendimce bazı küçük değişiklikler yapabileceğim tüyosunu da vererek. Buna rağmen bu mimi yazmak -hele ki yazılan onca güzel yazıyı okuduktan sonra- pek de kolay olmadı bilesiniz. Ve ben de bu mimi yazarlarsa çok sevineceğim sevgili Elif Gizem, 7.Oda ve Vladimir’e yolluyorum.
**Görsel: Buradan alınmıştır.
64 yorum:
okuduğum en güzel mimdi diyebilirim.Çok hoştu.
Cok cok güzel bir hikaye. Mutlu sonla bitermi ki.. Devamini da anlatirsin belki bir gün, cok merak ediyorum da...
Oleeeeeeeeeeeeeeeeey! Para mimi gelmiş. :)
Geliyo musun ki yarın sen doğum gününeeeee? :)
Hele senden değerlisi var mı maya? Ne güzeldi okumak bir bilsen.
Son paragrafı kaldır , öykü olur.:)
OF maya OF.
Hep mi güzel yazılır, hep mi alınır götürülür insan uzaklara?
Sevgili Maya;
Bundan daha değerlisi yok,olamaz da..
Bir küçücük 50 kuruştan,bu güzel ve duygu dolu hikaye...
Tebrikler..
diyecek hiçbir şey bulamadım..
tebrikler..:))
mayacım
tum samımıyetımle soyluyorum
**
ancak bu kadar guzel yazılabılırdı
***
candan kutluyorum senı
sevgılerımle
Çok güzel bir yazı ve çok hoş bir konu bu seferki mim konusu Maya'cığım:)
Öylesine güzel bir yazı olmuş,kaleminin ucu hiç tükenmesin.Sevgiyle kal...
bravo!
bu mim değil güzel bir hikaye adeta:))
çok güzeldi , ellerine yüreğine sağlık canım :)
ciddi takipçinizim..kaleminiz hayranlık uyandırıyor bende..her satırlar ezberlenesi güzellikte!
ama bu kadar da olmaz ki...nası bi mim bu.. mükemmel bir hikayer ve sürükleyici anlatım için teşekkür ederim...çok güzelmiş
Sen güzel yazıyorsun beenmaya kapattıkça aklımda kalıyor.
Muhtesem!
sen yok musun.. =)
bir de alçak gönüllüsün..
eline, yüreğine sağlık, değerli.. =)
Böylesine harika yazılmış bir yazıda gözler dolmuyorsa birşeyler eksiktir ya yazıda ya kendimizde. İnan ki bu yazdığın mim çok harika!
hımsss...
neden böyle acayip isteklerimiz var acaba bizim. bi para olsak ne olurduk, ıssız bi adaya düşsek ne alırdık, irdelemek lazım durumu..
konusunu falan boşver de pek güzel yazmışsın be arkadaşım. eline sağlık...
@Pınar: benim de üzerine çok düşündüğüm ve en zor yazdığım mimlerden biriydi sevgili Pınar. beğenmene çok sevindim. teşekkür ederim :))))
@Belgin: devamı gelir mi bilmem ama gelmese bile mutlu sonla biter eminim ben buna :))
teşekkür ederim canım sevgiler :)))
@Aynadaki Aksim: evet uzun bir aradan sonra para mimi kaldığı yerden devam ediyor :)))
gelmeye çalışacağım ama söz veremiyorum ://
@Parpali: senin gibi az, öz ve bir o kadar değerli kelimelerin sahibi beğendiyse eğer ne mutlu bana...
yüreğinden öperim...
@AVRAM USTA: korkarım ki sen bunu roman da yapar, yaptırmaya yeltenirsin :))))
@feanor: sahiden öyle mi ki...
@Budeliçocuk: çok teşekkürler sevgili Budeliçocuk. bir mim olarak geldi bu konu ve benden de böyle bir kurgu çıktı işte...
sevgiler :)))
@öykü: canım öyküm çok teşekkür ederim. sevindim beğenmene....
her daim sevgimle...
@özlem: evet konu çok hoştu gerçekten özlemcim ve bir hayli de zordu :))
öpüyorum...
@Nehire: ne güzel bir dilek bu :)) çok teşekkür ederim beğenine ve bu güzel dileğe sevgili Nehire...
yürekten sevgiler...
@Ful yaprakları: benim gibi öykünün "ö"sünden habersiz birinin farkında olmadan öyküye yaklaşmış olması şaşırtıcı tabi oysa bu yazı mim niyetiyle yazıldı dediğim gibi...
çok teşekkürler canım...
@Adsız: gönül her ne kadar size isminizle hitap etmeyi istemiş olsa da çok teşekkür ederim sevgili Adsız :))
@losstime: valla asıl güzellik mim de aslında. bana da dilim döndüğünce, elimden geldiğince yazması kaldı sadece...
teşekkürler sevgiler...
@Nehir İda: biliyor musun buraya yorum bırakman değil de bu kadar uzun bir yazıyı okumak için o kısıtlı zamanından bir bölümü ayırmış olman bile yetti yüzümde tebessüm oluşturmaya...
çok teşekkürler sevgili Nehir İda'nın annesi, çok teşekkürler sevgili Ebru :))
@Uma: :))))))
p.s: bunun sadece bir gülcük olmadığını söylemeye gerek duymuyorum çünkü sen biliyorsun!
@ozan Kayra: mim dediğin böyle olmalıyı düşündüren ve beni de bu mimin bir parçası yapan Ozanım Kayram...
geç yazdım, uzun yazdım, çok zorlandım ama uzun zamandır yazarken bu kadar da keyif almadım bilesin...
çoka ma çok teşekkür ederim :)))
@Azura: çok teşekkürler sevgili Azura o kocaman yüreğinle okuyup yorumladığın için :)))
@gereksiz adam: insanın olmadığı, olmayacağı şeylere merakı hiç biter mi sevgili gereksiz? belki de bu yüzden...
teşekkürler arkadaşım. sağolasın...
Ben bu anlatımı okuduğumda bu mime ne cevap yazacağımı şaşırdım:)) Nasıl güzel anlatmışsın 50 kuruşun hayat yolculuğunu. düşünmekteyim, anlatacağım bende çok da büyük keyifle:)) öperimmm.
Uzun, sürükleyici, çok güzel bir mim cevabı olmuş.
O kadar güzel ifade etmişsin ki!
gerşekten paranın ağzından dinlemiş gibi oldum.
Ellerine, yüreğine sağlık Maya'm...
@Eli Gizem: ben senin de büyük bir keyifle harika bir öykü anlatacağıca eminim güzelim. acelem yok o yüzden ve beklemekteyim :))
@O.K.A.- MAVİ TUTKU: çok teşekkür ederim :))
sevgiler...
@YAŞAMIN KIYISINDA: canım benim çok teşekkür ederim :)))
yürekten sevgiler...
ben bu kadar güzel, özenle yazılmış mim görmedim. sen hangi incelikler diyarından düştün buraya.
okurken öyle uzun yollar gittim ki,ilk kez korkusuz,karanlık bile olsa aydınlık. kendi elliliğim içimde.
öperim seni.
@y: o içindeki ne değerli bir elliliktir senin ve daha me değerlileri var senin yüreğinde bilmez miyim...
ben daha çok...
ben İda'ya okutmayı hatta yatarken okumayı düşündüm bu sabah çıkarttım yazını ellerimde biliyor musun:)
@Nedir İda: bir masal gibi yani gerçek bir masal gibi...
sevgili Ebru çok heyecanladım şimdi biliyor musun? yazdığım cümlelerin oğlun tarafından, bir çocuk tarafından dinlenecek olması çok başka bir şey olmalı...
kim bilir nasıl karşılayacak, kim bilir o tertemiz yüreği hangi cümleleri sevmeyip, hangilerini kendine yakın bulacak.
okursan eğer bana tepkilerini ve söylediklerini iletir misin?
bir de uyumadan önce yüreğinden bir kere de benim yerime öper misin?
:))
Seve seve öperim. Sabaha bildireceğim düşündüklerini, konuştuklarımızı.
@Nehir İda: anlaştık o zaman :)))
Sevgili Maya resimler çektim oğlum yüksek sesle bana yazını okurken,gizli gizli kayıt ettim konuşmaları ara ara anlayarak okuyorsun değil mi dedim tabi ki diye fırçaladı:) Okudu ben dinledim bitirdi ilk sorduğu anne anonim mi:) Değil oğlum çok tatlı bir teyze yazdı dedim tanıyor muyum dedi. Tanımıyorsun dedim.
Para olduğunu düşündün mü okurken dedim (aslında kayıt ettim konuşmaları yollarım da) düşündüm dedi. Ne hissettin dedim kirlendiğimi dedi:))
Off oğlum off dedim içimden.
Sevdin mi dedim evet anne ya baksana ne güzel parayı konuşturmuş, gezdirmiş teyze dedi.
Sayfamda paylaşmayı düşündüm rahatsızım yine uzun uzun kalamayacağım ama tadı damağımdayken bil istedim gıyabındaki konuşmaları:)
Teşekkür ederim.
Para mimi kasıp kavurdu :) yazan herkes ayrı güzel yazdı.
Yazanların güzelliğinden kaynaklandığına eminim.
Bu günden sonra cebimdeki ufak metal paralarla daha bir dost olacağım sayende.Sen muhteşemsin mayam sevgilerimle.
Sevgili Maya akşam idanın sohbetini aktarmıştım gönderemedim mi acaba?
@Nehir İda: gözlerim doldu okurken...hele ne hissettin sorusuna verdiği cevap neydi öyle? o kendisini o küçücük bedeninde taşıdığı kocaman, tertemiz yüreğine rağmen kirlenmiş hissediyorsa biz ne hissetmeliyiz ki?
benim yerime de öpüp kokladın değil mi küçük adamı? ve mutlaka gönder bana fotoğrafları, kayıtları...
öpüyorum ikinizi de...
@miskin: her öykü birbirinden güzel oldu gerçekten de çok haklısın bu konuda sevgili miskin...
kendim öyle miyim bilemem de diğer herkesin güzel olduğuna eminim :))
@sufim: can sufim muhteşem olsan sensin. öpüyorum o güzel yüreğinden :)))
Ben de kirlendim dediğinde çok ötü oldum:( Çok hoştu sohbetimiz. Teşekkür ederim konuk oldun gecemize biz de seni öpüyoruz.
@Nehir İda: akşamları evden girmediğim için sabaha kaldı canım cevaplarım yoksa elbetteki aldım :)))
@Nehir İda: asıl ben teşekkür ederim beni konuk ettiğiniz için. küçük adama çok selamlarımı söyle :))
Çok güzel bir hikaye ve şimdiye kadar rastladığım en güzel mimlerden birisi. Bana yolladığın için teşekkür ederim. En kısa zamanda oturup yazacağım.. Kafamda fikirler birbirini kovalamaya başladı bile :))
@Vladimir: senden de çok güzel bir öykü çıkacağına eminim ve merakla beklemekteyim :)))
Nehir-İda ispiyonladı. Güzel yazı var dedi geldim. Hayal kırıklığına da uğramadım. Eline sağlık.
@Kırmızı Çizmeli Kedi: hoş gelmişsin Kıemızı Çizmeli Kedi ve de teşekkür ederim.
sevgiler selamlar :)))
Çok güzel bir anlatımdı... Zevk alarak okudum... Yüreğine sağlık.
@Deliler Teknesi: teşekkür ederim ve hoş geldin.
sevgiler selamlar :)))
Yorum Gönder